Kozmetik Alışverişim

15:41 orta boy popcorn 0 Comments

Merhaba! Ben biraz rahatsız olduğum için, pek iyi günler geçirmiyorum. Ama sizlere çok güzel bir hafta sonu dilerim şimdiden. :) Bugün ne yazsam diye düşünürken, geçen hafta sonu yaptığım ufak kozmetik alışverişimden bahsedeyim dedim. Normalde kozmetik yazmıyordum ama ara ara çeşitli ürünler hakkındaki yorumlarımı paylaşmayı düşünüyorum bundan sonra. Kadın takipçilerim için de fikir, öneri olmuş olur. Öyle her çıkan ürünü deneyenlerden, her şeyi bilenlerden değilim bu konuda ama her kadın gibi ilgiliyim.

Uzun zamandır çanta almak istiyorum, arıyorum tarıyorum ama içime sinen bir model bulamadım henüz. Bazılarının fiyatları çok uçuk, bazıları hoşuma gitmiyor.. Bakmadığım bir-iki yer kaldı, iyileşince oralara da bakacağım ve artık umarım bulurum. Okulda da kullanabileceğim, büyük (abartmadan) ama dışarıda da kullanabileceğim şık bir model arıyorum. Her neyse, geçen hafta sonu hem çanta bakmak için hem de parfüm almak için -arayıştaydım- YKM'ye gittim. Aşağıda yazacağım ürünlerin çoğu oradan, önce bunu belirteyim. :)
1) Dior Addict Serisi Lip Gloss:  Okula giderken de sürebileceğim, sade ama renk veren bir şeyler arıyordum. O gün de Dior bölümünde, indirim olduğunca görünce zaten merak ettiğim bu seriyi kaçırmayayım dedim. Baya oldu bu glosslar çıkalı ama ben alamamıştım bir türlü. Resimde gördüğünüz gibi neredeyse her renk mevcut. Ben soldan dördüncü olanı, açık pembe tonlu gloss'u aldım. Şu ana kadar hiçbir şikayetim olmadı, rengi gayet güzel. Abartısız ama renk veriyor, parlatıyor. Fırçası da sürmek için ideal. Sabah süreyim, akşama kadar dursun diyenler için pek önermem. O kadar kalıcı değil ama sonuçta bu da bir gloss. Fazla kalıcılık beklenemez ama ona rağmen, hemen de çıkmıyor. Bir şeyler yemediğiniz sürece, kalıcı. Kısacası, benim memnun olduğum bir ürün oldu. Merak eden varsa, arayışta olan varsa bir deneyebilir. Glossların şekli de çok güzel bu arada, kapağı açılmıyor ve çantada kolayca taşıyabilirsiniz.

2) Dior Vernis Serisi Oje: Bunlar çok şeker gözükmüyorlar mı? :) Ben görünüşlerine de, renklerine de bayıldım! Belli miktar harcama yapana, bir oje hediyeydi o gün ve ben de parfüm alınca bir de oje kazanmış oldum. Ben ikinci ojeyi, koyu pembe olanı aldım. Rengi çok güzel duruyor gerçekten tırnakta, sürmesi için fırçası da gayet uygun. Canlı bir renk tercih ettim. Tavsiye ederim. :)

3) Dior Pure Poison: Kullandığım parfümü çok çok seviyordum aslında ama uzun süredir kullanıyordum ve bir değişiklik istedim. Neredeyse tüm parfümleri kokladım, sonra tüm gün baş ağrısıyla gezdim! Kokular karıştı. :) Orada bana yardımcı olan kişinin de ısrarlarıyla, kokusu da hoşuma gidince "Pure Poison" aldım. Şişesi de çok hoşuma gitti. Mor, çok tatlı ama şık da bir şişesi var. Poison serisinin son parfümü. Adem'in Havva tarafından zehirlenişini anımsatmak adına elma şeklinde tasarlanmış. Beyaz amber, sandal ağacı, yasemin ve misk kokularının bileşiminden oluşuyor. İlk kokladığınızda tam olarak kokuyu alamayabilirsiniz, başta çok "sade" gelmişti bana. Ama durdukça güzelleşiyor kesinlikle. Yani çok temiz ve abartısız, baymayan bir koku. Ayrıca kalıcılığı da çok iyi. Öğle saatlerinde sıkmıştım ama gece eve geldiğimde bile koku duruyordu. Açıkçası ne yalan söyleyeyim, henüz "Bayıldım! Sürekli kokluyorum." diyecek kadar sevmedim ama gayet güzel ve değişiklik arayanlara önerebileceğim bir parfüm. Belki bir ara, şu ana dek kullandığım parfümleri ve düşüncelerimi de yazarım sizlere..

4) Blistex Dudak Koruyucu: Bunu da uzun zamandır istiyordum, çok övgü okudum hakkında. Benim de özellikle kış aylarında dudaklarım çok çabuk kurur, malesef! Bunu önlemek için, sürekli bir nemlendirici taşıyorum yanımda. Normalde Nivea kullanıyorum ve memnunum da ama bu kez, Blistex'i deneyeyim dedim. Şimdiye dek, memnunum. İlk sürdüğünüzde dudaklarınız biraz beyaz oluyor, o nedenle evden çıkmadan bir on beş dk önce sürerseniz daha iyi. Onun dışında, tadı olmadığı için rahatsız etmiyor. Şeklinden dolayı da ruj sürer gibi sürebiliyorsunuz, eliniz bulaşmıyor. Ve gerçekten iyi koruduğunu söyleyebilirim. Bunu YKM'den almadım tabi. Eczaneden almıştım, siz de her eczanede bulabilirsiniz sanıyorum. :)

5) Schwarzkopf Gliss Saç Bakım Spreyi: Saçlarım dalgalı olduğu için (ki son dönemde biraz yatıştılar) ,  bazen fazla kabarabiliyor ya da elektriklenebiliyor. Bunu önlemek için, taramadan önce mutlaka saç spreyi kullanıyorum. Kesinlikle işe yarıyor, size de öneririm. Hatta banyodan çıktıktan sonra bile taramadan önce sıkıyorum. Daha önce başka ürünleri de denedim, onlar da güzeldi ama uzun zamandır Gliss'i kullanıyorum. Saç bakımını da sağlıyor bir yandan, çok memnunum. Bunu marketten aldım diye hatırlıyorum.

Eveeeet, blogumun ilk kozmetik yazısını da bitirmiş oldum böylece. :) Son dönemde aldığım ürünler bunlar. Umarım, az çok fikir verebilmişimdir sizlere. Şimdi bunu kozmetik etiketiyle mi yayınlasam, diğer etkiketiyle mi bilemedim. Ama "İleride de yazarım kozmetik yazıları az da olsa." diyerek, kozmetik etiketi yapıyorum. Sizlerin de kullandığınız ürünler hakkındaki yorumlarınızı okumak isterim, lütfen yazın. Tekrar herkese çok güzel bir hafta sonu dilerim, iyi tatiller! :)

Bu arada, son olarak şunu yazmazsam olmaz. Bildiğiniz gibi, "Küçük Mucizeler Dükkanı" serisinin dördüncü kitabı olan "Mucizeler Dükkanı'na Dönüş"ü okuyorum bu ara. Bu gidişle bir-iki güne kalmaz bitireceğim. BAYILDIM! Eski karakterleri okumak çok iyi oldu zaten ama bu denli sevmemin sebebi, Colette & Christian aşkı oldu. Allahım Christian nasıl bir erkektir öyle, mükemmel yani. Çok güzel işlenmiş bence hikayeleri, keşke daha çok sayfa olsaydı onlar hakkında dedim. Kitap boyunca birlikte çok az okuyabiliyoruz. Yazarın sonraki kitaplarında baktım ama malesef göremedim Colette'i. Umarım yazar. Dün iki saatlik derste, hocanın anlattığı tek bir şeyi anlamadım kitabı okumaktan öyle diyeyim. :) Yorumu önümüzdeki hafta blogda olur. :) Görüşmek üzere! :)

0 yorum:

Kitap sanatı budur!

13:57 orta boy popcorn 0 Comments

Gerçekten budur valla! Tamam edebiyat da, kitaplar da kendi içlerinde bir sanat ama burada resmen kitaplarla "sanat" yapmışlar. İnternette dolaşırken bir blogda gördüğüm bu resimler çok ilgimi çekti. İlk tepkim "Güzelim kitapları ne hallere sokmuşlar!" oldu ama insan yine de beğenmeden duramıyor. Çok ilginç görüntüler ortaya çıkmış, çok değişik şekiller var.

Özellikle 12.şekile bayıldım! Çok gerçekçi ve çok güzel duruyor. Kaç kitapla, nasıl oluşturmuşlar acaba? Bu işi akıl eden ve emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ve tabi ki kitapların fazla hasar görmediğini düşünmek istiyorum. :)

Resimlere ulaşmak için lütfen, tıklayın. Umarım sizin de ilginizi çeker bu çalışmalar. Yorumlarınızı bekliyorum. Haftanız da çok güzel geçiyordur umarım, sevgilleeeeer! :)

0 yorum:

2013 AMAS! (American Music Awards) / Kazananlar & Kırmızı Halı

22:30 orta boy popcorn 1 Comments

Merhaba! Müzik dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olan "American Music Awards" töreni dün gece düzenlendi ve ödüller, bu yılki sahiplerine kavuştu. Malesef canlı izleyemedik ancak an itibariyle tüm performans ve ödül anları internette mevcut. Ben de sabah kalkar kalmaz bilgisayarı açtım bunun için ama gündüz evde olmadığımdan, yazım akşama kaldı. :) Yine çok renkli ve çok iyi isimlerin performans sahnelediği bir ödül töreni olmuş. Bu törenlerde en sevdiğim şey, sahne dekoru. Gerçekten muhteşem bir sahne kuruluyor ve harika bir ışıklandırma sistemi var. "Keşke ülkemizde de en azından buna yakın bir şeyler görebilsek." demeden edemiyor insan. Neyse, önce kazananlar:

Yılın Sanatçısı: Taylor Swift
İkon Ödülü: Rihanna ( Rihanna'ya ödülünü annesi verdi ve gerçekten çok güzel bir andı. :) )
Yeni Sanatçı: Ariana Grande
Yılın Şarkısı: Florida Georgina Line ft. Nelly - Cruise
En İyi Erkek Sanatçı (Pop/Rock) : Justin Timberlake
En İyi Kadın Sanatçı (Pop/Rock) : Taylor Swift
En İyi Grup (Pop/Rock) : One Direction
En İyi Albüm (Pop/Rock) : One Direction / Take Me Home
En İyi Erkek Sanatçı (Country) : Luke Bryan
En İyi Kadın Sanatçı (Country) : Taylo Swift
En İyi Grup (Country) : Lady Antebellum (Çok sevindim!)
En İyi Albüm ( Country) : Taylor Swift / Red (Son yıllarda evindeki ödüller taşıyordur artık!)
En İyi Sanatçı (Rap/Hip-Hop) : Macklemore & Ryan Lewis
En İyi Albüm (Rap/Hip-Hop) :  Macklemore & Ryan Lewis / The Heist
En İyi Erkek Sanatçı (R&B/Soul) : Justin Timberlake ( Bu adama ödüller yetmez bence! )
En İyi Kadın Sanatçı (R&B/Soul) : Rihanna
En İyi Albüm (R&B/Soul) : Justin Timberlake / The 20/20 Experience
En İyi Sanatçı (Alternative Rock) : Imagine Dragons
En İyi Sanatçı (Latin) : Marc Anthony
En İyi Sanatçı (Electronic Dance Music) : Avicii
En İyi Sanatçı (Adult Contemporary) : Maroon 5
En İyi Sanatçı (Contemporary Inspirational) : Matthew West
En İyi Soundtrack : Pitch Perfect

Kazananlardan sonra, şimdi de "Kırmızı Halı"ya geçiyorum. Tabi ki yine herkesi değil de, bulabildiklerimi ve öne çıkanları paylaşacağım. Buyrunuz: 



1) Lady Gaga: Yine konuşulmak adına ne gerekiyorsa yapmış ve farklılığını ortaya koymuş. Törene beyaz bir at üstünde gelen ve bir prenses edasıyla salınan Gaga'nın kıyafeti: Versace. Rengi gerçekten hoş ancak kıyafeti net olarak göremediğim için, kesin bir yorum yapamayacağım. Kolye görünümlü aksesuarı da çok ilginçmiş, marka bulamadım. Bu arada uzattığı saçlarıyla da, Rapunzel izlenimi verdi bana, tam bu sihir dünyası konseptine uygun.

2) Miley Cyrus: Olayların insanı Miley Cyrus da Versace tercih edenlerden. Uzun süredir ilk kez bu kadar "kapalı" bir kıyafet giydiğini görüyorum ve "Kıyamet mi yaklaştı?" diye düşündüm. :) Pantolon-ceket birlikteliği ile resmi ama şık olmuş bence. Siyah topukluları: Yves Saint Laurent. Ayakkabılarla sağladığı siyah-beyaz uyumu da güzel. Takıları: Lorraine Schwartz. Gayet sade gelmiş törene. Keşke hep böyle olsan be Miley'ciğim diyorum. Beğendim bu halini.

3) Taylor Swift: Son yıllarda resmen ödülleri silip süpüren Taylor'un tarzını her zaman beğenirim. Kırmızı Halu tarzı da çok başarılı bence. Genelde sade kesim elbiseler ve az takıyla "sade şık"lığı yakalıyor. Bu tören için, altın renkli bir Julien Macdonald tercih etmiş. Elbise güzel ama sanki biraz göbekli mi göstermiş ne? Ayakkabıları: Jimmy Choo. Takıları yine Miley gibi, Lorraine Schwartz. Ayakkabılarına bayıldım!! Ama saçları da fazla dağınık geldi bu kez bana. Yine de gecenin şıklarından olmuş bence.

4) Katy Perry: Katy Perry yine eski dönem film yıldızlarını andıran görünümüyle karşımızda! Kırmızı Halı'da kendine has tarzı olan isimlerden biri ve ben bu tarzını beğeniyorum. Oscar de la Renta elbisesi bence gayet hoş. Siyah puantiyeler üzerinde kırmızı çiçekler, hoş olmuş. Sarı clutch'ı ve maşaladığı saçlarıyla da şık ve eskilerden kalma bir görünüm yakalamış. Sevdik, abartısız ama güzel diyoruz. :)

5) Nava Rivera: Glee'nin yıldızı Navy Rivera, gecenin en gösterişli ve şık isimlerinden biri olmuş bence. Zaten sevdiğim bir isim. Gecede, siyahlara bürünmüş. Elbisesi: Michael Kors. Göğüs dekolteli, uzun kuyruklu, vücudu saran riskli ama kendini tam anlamıyla gösteren bir elbise seçmiş. Ama kesinlikle çok iyi taşımış! Tek eleştirim, boğaz kısmı çok yapışmış, kızı boğuyorlarmış gibi duruyor. Siyah saçlarını da dalgalı şekilde salınca, oldukça "vamp" bir görünüm çıkmış ortaya. Ayakkabı ve takılarının markalarını bulamadım malesef. Sonuç olarak, beğendiğim isimlerden biri oldu.

6) Jordin Sparks: Jordin Sparks, görmeyeli daha da kilo almış sanırım. Üzüldüm. Marka bulamadım ama gecenin olmamışlarından biri bence. Açıkçası elbiseyi de (özellikle üst kısmını) , üzerindeki duruşunu da sevmedim. Saç-makyaj güzel ama totalde bakarsam, daha iyi gelebilirdi bence.
7) Kesha: Kesha'yı görmüyorduk ne zamandır bir yerlerde. Gecede bir performans da sergiledi ayrıca, Pitbull ile birlikte. Elbisesinin kesimi çok değişik. Michael Costello imiş markası. Yani, beğendim mi beğenmedim mi tam karar veremedim bu kıyafeti. Yorumu sizlere bırakıyorum o yüzden. Onun dışında, ayakkabılarını çok beğendim (marka bulamadım) ve bu yeni saçlarını Kesha'ya çok yakıştırdım.
8) Ciara: Ciara çok fit ve güzel gözüküyor. Elbisesi de çok çok güzel bence. Marka: J.Mendel. Elbisenin modeli, rengi çok iyi ve vücuduna çok iyi uymuş. Saç kesimi de çok hoş. Doğal makyajıyla da, gecenin en şıklarından biri kesinlikle.
9) Jennifer Hudson: Dior elbisesiyle gelen Jennifer Hudson da zayıflamış. :) Elbisesinin rengi çok güzel, şu soğuk kış günlerinde capcanlı rengiyle yazı anımsatıyor. Modeli hakkında ise emin olamadım. Kötü diyemem ama sanki tam o alt bölgeyi kesip atacakmış da son anda bırakmış gibi olmuş. Saçları, ayakkabıları, makyajı gayet güzel. Genel olarak, ortalama isimlerden biri diye düşünüyorum.
10) Jennifer Lopez: Kadınım JLO! Aşık olduğum insanlardan biri, bayılıyorum. Hiç yaşlanmıyor, hep güzellik kraliçesi, hep süper bir performansçı ve hep de çok seksi! İltifat kısmını geçersem (bitmez çünkü) :) , o da en şıklardan biri olmuş tabi ki! Zuhair Murad Couture elbisesiyle parıl parıl parlıyor. Dalgalı bıraktığı saçları, clutch'ı ve abartısız makyajıyla en iyilerden. Bence tabi. :)

Şimdi de birkaç markalarını bulamadığım kıyafetli ünlüleri koyacağım.. Erkekler ve gruplar da var. İşte onlar da bunlar: 











Bu isimlerden de, Christina Aguilera'ya özellikle bayıldım! Bembeyaz elbisesi içinde, çok şık duruyor. Zayıflamış da sanırım. Artık değişmezi olan kırmızı ruju, çantası ve sade makyajıyla çok güzel gözüküyor.
Fifth Harmony'nin sıkı takipçisi olarak, kızlar ayrı ayrı tarz olmuşlar ve çok tatlılar. :) Ama Ally ve Lauren'i burada ayrı bir beğendim şahsen. Onun dışında, normalde bayıldığım Heidi Klum'un elbise seçimini bu kez pek beğenmedim. Bence daha iyi bir seçim yapabilirmiş. Ama söylemem gerek ki, kahküller çok yakışmış! :)
Kylie&Kendall Jenner ise, kıskandırırcasına fit ve şık! Bu ikili de gerçekten nasıl giyineceğini biliyor, öne çıkıyorlar hep. Erkeklerin ise hepsi birbirinden şık olmaya özen göstermiş, tebrik edelim! 

Kısacası, böyle bir gece de geldi geçti işte. Yine gösteri dünyasının en renkli hallerine tanıklık ettik. Bazı sanatçıları göremediğim için şaşırdım ve üzüldüm, seneye artık.. Benim yorumlarım bunlar. Sizler de en beğendiğiniz isimleri ve yorumlarınızı yazın lütfen. Herkese iyi geceler! :) 

Not: Yazıyı yazmaya neredeyse üç saat önce başladım ama ancak bitti. OF! Bu Kırmızı Halı yazıları insanı gerçekten çok yoruyor. Umarım değmiştir diyeyim. :) Ayrıca da, bu kez nasılsa resimler arası beş metre boşluk olmadı!!!! Çok mutlu olduuuuum! :)

1 yorum:

Pazar Dinlemesi & Öğretmenler Günü Yazısı

13:24 orta boy popcorn 0 Comments

Herkesee günayydııııın! Pardon, artık tünaydın oldu. :)) Ama Pazarları geç kalkmayanı dövüyorlarmış. :)
En en en önce; günün anlam ve önemini belirten konuşmamı yapmak üzere, kendimi blog sayfama davet ediyorum. :)  [ Bu da, kendimi intihar edeceğim gibi bir şey oldu. :) ]

Bugün "Öğretmenler Günü". Artık eski değerini görmediğini düşünsem de, kutsal mesleklerden biri. Hepimiz ailemizden sonra öğretmenlerimiz tarafından yetiştik. Gerçekten annem gibi çok sevdiğim öğretmenlerim oldu, sımsıkı sarılmak istediğim.. Açıkçası yıllar ilerledikçe ve kopukluk oldukça, ben de arayıp sormayı baya ihmal eder oldum ama bugün hepsini tek tek aramak planlarım içinde. Size de tavsiye ederim, ne kadar mutlu olacaklarını düşünün.. :) Eskiden, her yıl tüm öğretmenlerimize tek tek hediyeler ve çiçekler verirdik. Birçoğumuza okumayı-yazmayı öğreten, ilk düşüncelerimizin şekillenmesini sağlayan, ders çalışmayı aşılayan, iyi not aldığımızda verdikleri bir çikolatayla bizi mutlu eden, sonrasında lisede bizi hayata hazırlayan öğretmenlerin yeri hepimiz için çok büyük. Tabi bu mesleği gerçekten isteyerek ve zevkle yapanlardan bahsediyorum. Diğer türlü, sadece iş zoruyla yapılacak bir meslek değil bu. Vicdan, iletişim, sabır ve empati çok önemli şeyler bu meslekte bence. Lisede öğretmenlerimin çoğuyla arkadaşımmış gibi konuşabilirdim, dertlerimizi dinlerlerdi.. Çok güzel günlerdi.. Şimdi üniversitede o iletişim olmasa da, saygı duyulacak öğretmenlerim var. Hepsine teşekkür borçluyum. 


Başta en büyük öğretmen, herkese örnek olan "Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK"ün, sonra benim bu noktaya gelmemde büyük emeği geçen öğretmenlerimin (başta etüd öğretmenim) , daha sonra babamın ve teyzemin ve en son da tüm öğretmenlerimizin "Öğretmenler Günü" kutlu olsun! Bu işi gerçekten severek yapanlar ve öğrencilerinin kalbinde özel yerleri olanlar için ne mutlu..

Şimdi ise yazının esas konusuna geçiyorum. "Pazar Dinlemesi" bölümünü aksattım birkaç haftadır. Bu hafta ise, haftalardır dilimden düşürmediğim bir şarkı seçtim. One Republic grubunu zaten çok severim. Yıllardır severek dinliyorum. Son albümleri hakkında görüşlerimi belirtmiştim. Bu şarkı da en beğendiğim şarkı. Melodisi çok akılda kalıcı, çok eğlenceli ve enerjik bir şarkı. Özellikle nakarat kısmını söyleyip duruyorum! Bu şarkıyı dinleyerek, yeni haftaya enerjiyle başlayalım hepimiz! Keyifli dinlemeler ve İyi Pazarlar! :))


0 yorum:

What goes around, comes back around! / Revenge

21:48 orta boy popcorn 0 Comments


Merhaba hepinize! Bu akşam "Once Upon a Time"dan sonra (ilgili yazı için, tıklayın.) izlediğim diğer bir dizi olan "Revenge"i tanıtmak istedim. İlk önce, "İzlediğim tüm dizileri tek yazıda yazsam kısaca." diye düşündüm ama sonra vazgeçtim. Bu; hem kısaca geçmek olurdu, hem de yazmak için saniye başı da bir konu gelmiyor insanın aklına. "Bu sayede en azından birkaç yazılık konumu hazırlamış olurum." dedim. :) O yüzden, benim için önemli yerleri olan dizileri zamanla tanıtmaya çalışacağım sizlere..

Revenge de Once Upon a Time ile aynı zamanda başladı ve şu an üçüncü sezonu yayınlanıyor. Ben iki diziyi de aynı zamanda, ilk sezonun yazında izlemeye başladım. Her ne kadar Once Upon a Time kadar büyük sevgim olmasa da, Revenge'i de merakla ve büyük keyifle izliyorum. Özellikle ilk sezonu gerçekten mükemmeldi ve çok heyecanlıydı. Ne olacak diye merak ediyordum hep ama diğer sezonlar fazla inişli-çıkışlı bence. Özellikle son sezonda, biraz "senaryo tıkanması" yaşadıklarını düşünüyorum. Her bölüm aynı tadı yakalayabilseler ve Emily artık dizinin hakkını verecek "gerçek" bir şeyler yapsa, çok daha tempolu ve güzel bölümler izleriz. Dizi, ABD'de biraz reyting kaybı da yaşıyor bu sezon ama toparlayacaklarına inanıyorum. Bir kere, birçok diziden çok çok önde bir oyuncu kadrosu var! Ve özellikle bölüm sonları, o bölümde geçen olayların açığa çıkmasıyla gerçek bir aydınlanma yaşıyoruz. Gizemi, şoku bol bir dizi yani. :) Neyse, yine girişi fazla uzattım. Tanıtıma geçiyorum hemen. :) 

DİKKAT DİKKAT! SPOİLER İÇERİR!

[ "İntikam yolculuğuna çıkmadan önce, iki mezar kaz." Confucius ] 

Dizinin ilk bölümü bu sözlerle açılıyor ve gerçekten ana karakterimiz Emily'nin durumunu anlatan bir cümle. Çok doğru bir söz. Kendi içinde duygusal anlamda zorlu zamanlar yaşıyor karakterimiz. Bu bir affetme hikayesi değil, tamamen bir intikam öyküsü. Amanda Clarke, babasıyla birlikte mutlu bir hayat süren küçük bir kızdır. Annesi ölmüş olsa da, babasının sevgisi onun mutlu bir çocukluk geçirmesini sağlamıştır. Ancak bir gece; aniden babası tutuklanır ve "uçak kazası" ile "dolandırıcılık"tan sorumlu tutularak hapse girer. Bu saatten sonra Amanda'nın hayatı tamamen değişir. Çocukluğunun geri kalan kısmını, ıslah evinde huzursuz günlerle geçirir. Depresif, içine kapanık ve hor görülen bir kız olur. Özgürlüğüne kavuştuğu gün ise, babasıyla ilgili bildiği her şeyi silecek bir şey öğrenir ve öfkesi, intikam ateşine dönüşür. Babasının üstüne atılan suç sebebiyle hayatının elinden alındığını düşünen Amanda, intikam yemini eder ve bu yolda her şeyi yapmaya hazırdır. Bu sürede, tanınmamak için adını "Emily Thorne" olarak değiştirir. Ve her şeyin başladığı yere, babasıyla yaşadıkları o eve geri döner.

İşte hikaye tam da burada başlıyor. Bundan sonrası Emily'nin her adımı ince ince ayarlayarak, babasının intikamını almak için hazırladığı olaylar.. Bu yolda da yalnız değil. Nolan adlı, babasının eskiden destek olduğu biri ona hiç beklemeyeceği kadar fazla yardım ediyor. Özellikle ilk sezon gerçekten müthiş bir heyecan ve tempo vardı. Her bölüm, Emily'nin geçmişiyle ilgili bir şeyler öğreniyorduk ve bölüm sonları gerçekten fazlasıyla şaşırtıcıydı. Bir sonraki bölümü hemen izliyordum genelde. :) Her bölüm sonu, bir karaktere çarpı atıyorduk. :) Diğer sezonlar da kesinlikle kötü değil tabi! Hele ikinci sezon finalinin, dizinin abartısız en iyi bölümü olduğunu düşünüyorum. Soluksuz izledim!

Dizideki diğer karakterler de çok renkli ve güçlü karakterler. Jack, Emily'nin yani Amanda'nın çocukluk aşkı ve onu hala unutamamış. Emily, intikam sürecinde onu da korumaya çalışıyor ve olaylar iyice karışıyor. "İntikam intikam dedin de, bu kız kimden intikam alıyor?" derseniz, şehrin hatta ülkenin en güçlü ve ünlü aileleri "Grayson"lardan. Conrad Grayson, çok zengin bir iş adamı. Victoria Grayson ise tam bir efsane!! Gerçekten dizi tarihinde izlediğim en zeki ve güçlü kadınlardan biri, bayılıyorum. :) Kesinlikle favori karakterim! Bulunduğu konuma, tamamen kendi azmiyle gelmiş ve hakkını da veriyor. Emily'nin intikam yolundaki en zorlu rakibi de kendisi. Onu alt etmek hiç mi hiç kolay değil. Bu arada, aşık hallerini ayrı bir seviyorum ve gerçekten üzülüyorum onun adına. Hayatının aşkını kendi elleriyle ateşe atmış bir kadın.. Pişmanlığı hiç bitmeyecek.. Victoria ile David'i de çok yakıştırmıştım ben, baya üzüldüm yani olaylara. Ama diziyi baştan yazmaları gerek tabi benim istediklerimi yapmaları için. :) Ayrıca, Daniel Grayson ve Charlotte Grayson da diğer karakterlerimiz. Özellikle Daniel, Emily'nin planlarının odak noktası. Nolan ise, daha önce bahsettiğim gibi Emily'e yardım eden kişi ve deyim yerindeyse "para basıyor". :) Favori karakterlerimden biri de o. Çok renkli, çok eğlenceli ve çok akıllı bir karakter. O olmasa dizi çok eksik olurmuş diye düşünüyorum şahsen.. Bunlar dışında yan karakterlerimiz de mevcut tabi ama tek tek bahsetmek yersiz. Hıııı, en önemli yan karakter (hatta yanlıktan çıktı artık) Aiden da diziye ikinci sezonda katılıyor ve her şeyin tam ortasında duruyor!

Oyunculardan bahsedersem biraz, gerçekten çok uyumlu ve özellikle ana karakterlerin çok iyi seçildiği bir cast oluşturulmuş. Emily'i, tesadüf ki yine bir Emily olan "Emily VanCamp" canlandrııyor ve çok da iyi canlandırıyor. O sinsi halleri, bir yandan gülümseyen ama bir yandan kuyu kazan kadın imajını mükemmel veriyor. Donukluğunun yanında sempatikliği de var. Çok da güzel ayrıca. :) Harika da giydiriyorlar, zaten kostümler çok iyi. İnsan zengin olunca tabii.. :) Dizinin esas muhteşem oyuncusu ise "Madeleine Stowe". Victoria'yı canlandıran oyuncu, her bölüm devleşiyor. O mimikler, o gülümsemenin ardındaki sinsilik, o bakışlar, o iğneleyici sözler ve tavırlar.. Büyük bir keyif onu izlemek! Güzelliği ve giyim tarzı da cabası. :) Nolan'ı canlandıran "Gabriel Mann" da en iyi iş çıkaranlardan biri. Nolan karakterine bürünmüş tamamiyle. Ashley Madekwe, Henry Czerny, Nick Wechsler ve Joshua Bowman da diğer önemli oyunculardan.. Bu arada dizinin yapımcısı: Mike Kelly. 

Oldukça uzun bir tanıtım yazısı oldu. Sonuç olarak; Revenge, oyuncuların çok başarılı olduğu, sırların ve kuyu kazmaların bol olduğu, temposu nadir düşen, heyecanı ve merakı diri tutan bir dizi. Herkese rahatlıkla tavsiye edebilirim. Dallas'ın entrika açığını kapatıyoruz yani bu diziyle. :) Aşk, aile, sadakat, intikam, dostluk bolca mevcut. Başlayanların zor bırakacağını düşünüyorum. :) Dizinin IMDB sayfasına ulaşmak isterseniz, tıklayın.

Umarım fikir verebilmişimdir size. Benim bu tanıtım yazılarım sayesinde başlarsanız, ne mutlu bana! Sizlerden de izleyenler varsa, yorumlarınızı merakla bekliyorum. Favori karakterleriniz kimler, sevdiğiniz-sevmediğiniz şeyler neler vs.. hepsini yazın. :) Bu arada, dizinin bildiğiniz üzere ülkemizde de "İntikam" adıyla uyarlaması yapılıyor şu sıra. Beren Saat'i çok severim ve rol için de en uygun isimlerden biri olmuş ancak diğer oyuncuların geneli için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Hele ki, Victoria gibi bir kadını Madeleine'den başka kim canlandırsa olmazdı herhalde..  Beren bile Emily VanCamp'ın o soğuk ama içten tavrını tam olarak yansıtamıyor. Bir de diziyi uzatmak adına çok uzuyor sahneler, durgunluk çok fazla dizide. Ve birebir alındığı için, dizinin orjinalini izleyenler bunalabilir. Zaten ben olacakları bildiğim için, izlemenin de bir heyecanı olmuyor. 

Son olarak, lütfen bana iletişim kısmından blog ile ilgili olumlu-olumsuz tüm yorumlarınızı ve varsa fikirlerinizi iletin.  Değer veriyorum hepsine. Ayrıca üye olursanız, yazılarıma çok daha rahat ulaşabilirsiniz. :) Hedeflediğim üye sayısına hala ulaşamamak biraz üzmüyor değil açıkçası.. Bunun dışında, e-mail yoluyla da beni takip edebilirsiniz. Ve blogun sağ alt kısmındaki "Blogu nasıl buldunuz?" anketine de katılımlarınızı bekliyorum. Herkesin hafta sonu güzel geçiyordur umarım. Bu yazı da böylece burada biter. :) Sonrakinde görüşmek üzere! :)  Sevgiiiilleeeer! :)

0 yorum:

Debbie Macomber / Bahçemde Yeşeren Umutlar

15:04 orta boy popcorn 0 Comments



       -KÜNYE-
Yayınevi: Martı Yayınları
Sayfa Sayısı: 464
Basım Yılı: 2012
Yazar: Debbie Macomber
Çeviri: Ozan Aydın
Orjinal Adı: Susannah's Garden
En sevdiğim ve kitabı anlatan cümle: Nefes aldığımız sürece, hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız.

"Aradan uzun yıllar geçmişti. Bu süre içinde yaralarım iyileşmiş, mutlu bir evliliğim ve iki çocuğum olmuştu. Tüm bunlara bakıldığında her şey yolunda gibi görünüyordu ama iç dünyamda hissettiklerim bambaşkaydı…

Eksik kalan bir şeyler, geçmişime dair cevaplanması gereken sorular vardı. Gidilmemiş yollara, gerçekleşmemiş hayallere duyduğum merak sürekli aklımı kurcalıyor, zamanı geri almak ve yarım kalan anıların kapılarını aralamak istiyordum.

Yaşadığımız dünyanın iyi-kötü, acı-tatlı ne çok sürprizle dolu olduğunu anlatan, şaşırtıcı olduğu kadar etkileyici bir roman. Debbie Macomber, "Küçük Mucizeler Dükkânı" ve "Bir Yumak Mutluluk" tan sonra yeni kitabı "Bahçemde Yeşeren Umutlar" ile seriye bambaşka bir lezzet katıyor."


Bu aralar burayı yine aksatıyorum. Ama okulum gerçekten yoğun, akşam eve gelince de yorgun oluyorum ve yazı yazmak içimden gelmiyor. Bir yazı beş dakikada bitmiyor sonuçta. :) Daha fazla zaman yaratabilirim ileride umarım. Neyse, sonunda kitabımı bitirebildim! -Kitabın kapağının çok hoş ve net olduğunu da sıkıştırayım araya. :)- Hem okulun yoğunluğu nedeniyle akşamları okuyamıyordum fazla, hem de bu kez bazı yerleri cidden akmadı kitabın. Biraz sıkıldım durgunluktan. Hiçbir Debbie Macomber kitabına kötü diyeceğimi sanmıyorum, zira yazarın çok samimi ve yormayan bir dili var. Hepimizin hayatımızda karşılaştığımız veya karşılaşabileceğimiz insan tiplerinin hikayeleri anlatılıyor. Üslup ve karakterlerin başlarına gelenler nedeniyle, bir süre sonra arkadaşınızmış gibi geliyor hepsi size. Ama bu kez, biraz fazla "olaysızdı" hikaye, başlarda hele.

Kitap, "Küçük Mucizeler Dükkanı" serisinin üçüncü kitabı olarak tanıtılıyor ancak ilk iki kitapla hiç alakası yok. Ben o kitaplardaki karakterlerden biri en azından olur diyordum ama olmayınca başta biraz hayal kırıklığına uğradım. Ama kısa süre sonra bu kitaptakileri de benimsedim.  Yazarın kendisi de örgüyü ve çiçekleri çok sevdiği için, kitaplarına da bunu yansıtmış. Bu kitaptaki karakterler, bahçeleriyle çok ilgili ve çiçekleri çok seven kişiler bu kez. Susannah esas karakterimiz. Orta yaşlı olan Susannah, babasının ölümü üzerine iyice çöken ve yaşlılık sorunları artan annesini huzurevine yerleştirmek, bir yandan da evin ne olacağına karar vermek için yaz tatilini Colville'de geçirmeye karar veriyor. Ayrıca uzun süredir aklından çıkmayan lise aşkı Jake Presley'i de bulmanın derdine düşüyor..


İşte bundan sonrası; araştırmalar, hüzünler, açığa çıkan sırlar, bolca anne-kız çekişmesi, eski dostlar.. Kısacası hayata dair her şey. Ayrıca kitapta kendi bölümleri olan iki karakter daha var. Susannah'nın annesi Vivian ve eski en yakın dostu Carolyn. Özellikle Carolyn'nın hikayesi gayet ilgi çekici. Yıllar sonra buluşan dostlar, birbirlerine pek çok konuda yardımcı oluyor. Bu arada; sevgilisinden yeni ayrılmış, tatilde iş bulamadığı için babasının yanında kalmak zorunda kalan bir de kızı var Susannah'nın: Chrissie. O da Colville'e gelmek isteyince, Susannah için işler daha da zorlaşıyor. Çünkü, kızı gelir gelmez kasabadaki en tehlikeli çocuklardan biri olan Troy ile çıkmaya başlıyor. Üstelik Troy'un kimliği oldukça ama oldukça şaşırtıcı.. Bir de unutmadan, Sussannah'ın trafik kazasında ölen bir abisi var: Doug. Onunla ilgili kitabın sonunda, çok şaşırtıcı bir şey öğreniyoruz.. Spoilere girmeyeyim. :)

Tüm bu olaylar arasında olanları anlatıyor kitap. Açıkçası, serinin ilk iki kitabına göre daha durgun ve hafif sıkan bir kitap bence. Ama yine de okutuyor ve kötü değil. Sadece fazla hareket yok. Çok az karakter üzerinden gittiği için böyle geldi belki bana.. Ortalara doğru; Chrissie de gelince ve araştırma evresi başlayınca, hareketleniyor kitap. Özellikle sonu gerçekten şoka uğratıyor. Tam "Hiç öyle çok şaşırtan bir olay olmadı." derken, bomba gibi bir şeyi öğreniyoruz. Hiç aklımın ucundan geçmeyen bir şeydi ve gerçekten çok şaşırdım okuyunca. Güzel ve beklenmeyen bir sürpriz yapmış yazar. Sonundaki şok, kitabın seviyesini bir tık yukarı çekiyor diyebiliriz. :)

Sonuç olarak, kafa boşalttığım, yer yer güldüğüm, yer yer hüzünlendiğim ve keyif alarak okuduğum bir kitap oldu genelde ama bazı yerlerinde biraz bunaldım. Durgun ilerliyor genelde kitap. Yine de, samimi bir anlatım ve insan hayatlarına farklı bir bakış var. Yazarın dilini sevenlerin, bu kitabı da seveceğini düşünüyorum. Seriyi bozmamak adına okumak gerekiyordu zaten. :) Biraz fazla uzattım kitabı ama sonunda bitti! Şimdi zaman kaybetmeden, serinin dördüncü kitabı olan "Mucizeler Dükkanı'na Dönüş"e başlayacağım. Orada, ana karakterimiz Lydia geri dönüyor! Ayrıca önceden tanıdığımız Alix de var, daha akıcı ve olaylı bir kitap olacağını düşünüyorum. Bu kitabı da yazarı seven veya kafa dağıtmak isteyen herkese tavsiye ederim.

Bugün yetiştirebilirsem, bir yazı daha ekleyeceğim bloga. Herkese çok güzel bir hafta sonu dilerim, bol okumalı günler! :) 

Bu arada, "Küçük Mucizeler Dükkanı" ve "Bir Yumak Mutluluk" hakkındaki yazım için lütfen tıklayınız.

0 yorum:

Voleybolda Neler Oluyor?

19:32 orta boy popcorn 0 Comments

Bugün okulu ektim, kendime tatil verdim! Yaşasın devam zorunluluğu olmayan bir okulda okumak diyorum. :) Aslında dersim de önemliydi ama canım hiç istemedi valla, keyif benim can benim. :) Tüm gün evde olup da yazıyı şu saate bıraktığım için kendimi de kınıyorum ayrıca! Baya olmuştu voleybolla ilgili bir şeyler yazmayalı.. Bugün şöyle genel olarak, fazla uzatmamaya çalışarak ligde ve Şampiyonlar Ligi'nde neler olduğunu yazayım dedim. Ayrıntılı ayrıntılı anlatamayacağımı şimdiden belirtmeyi bir borç bilirim. :) 

Önce daha kısa olduğu için, Şampiyonlar Ligi'nden bahsedeyim. Bu ara maç yok. Çünkü FİVB'nin "Hadi turnuva düzenleyelim!" kapsamında yaptığı "Grand Cup Championship" Turnuvası vardı ve birçok oyuncu Milli Takımlarına gitti. Sezonun ortasında, ciddi saçmalık bence. Neyse ki bitti turnuva ve Şampiyonlar Ligi de 26 Kasım'dan itibaren devam edecek. Bayanlardan bahsediyorum tabi ki. :) En son bıraktığımızda, birer maç oynanmıştı sadece. O zamandan bu zamana, grup maçları yarılandı. Temsilcilerimizden Vakıfbank, tüm maçlarını kazanarak (zaten o grupta yedekleriyle oynasalar her maçı kazanırlar) grup birinciliği için önemli bir adım attı. Önleri bu sene de baya açık ama bakalım.. Diğer temsilcimiz Eczacıbaşı da oynadığı tüm maçları kazandı. Onların da kısmen kolay bir grupta olduğunu söylemiştim, grupta birincilik için çekişecekleri RC Cannes ile henüz oynamadılar. Asıl ne yapabileceklerini o maçtan sonra daha net görürüz diye düşünüyorum. Şeyma'nın CL maçlarında da süre alması önemli bir gelişme. Ancak geleli ay olmasına rağmen, Wang'ın hiç oynatılmaması ciddi soru işareti bence. Lorenzo Micelli'nin aklını okuyabilen beri gelsin! :) Bazı kolay rakiplere karşı oynatıyor, zorlularda oynatmıyor falan.. Wang hiç İngilizce bilmediği için henüz tam alışamamış ama oynamadıkça da nasıl alışır bilmiyorum. Bu sene bol yabancılı kadrolarını nasıl kuracaklar merakla bekliyorum ki antrenörün Senna sevdası biliniyor. :) Neyse. Son temsilcimiz Galatasaray Daikin'e gelirsek; onlar çok zorlu ve salak saçma hatalı bir ilk maçta yenildikten sonra daha derli toplu oynadılar. Zaman zaman yine zorlansalar da, daha iyi mücadele etmeye başladılar ve sonra oynadıkları maçları kazandılar. Yalnız ne yazık ki, bir CL maçında Dobriana Rabadzhieva sakatlandı ve uzun süredir sahalarda yok. Birkaç haftadan önce de dönmeyecek gibi. Gerçekten büyük şanssızlık. Zaman zaman kızacağımız şeyler yapsa da, yararlı bir oyuncuydu ve Saori Kimura da yokken lig maçlarında çok katkısı olabilirdi. En kısa zamanda dönmesini diliyoruz. Umarım, bu üç temsilcimiz de kalan maçlarını kazanır ve gruplarını birinci bitirirler. Sonrası ise kuraya bağlı. Bu sene hangi takımlarımızın birbiriyle eşleşeceğini ben de merakla bekliyorum..

Çok kısa Cev Cup'a da değineyim. İki temilcimiz vardı: Bursa Belediye ve Fenerbahçe. Ne yazık ki bu iki temsilcimizi ilk turda eşleştirdiler ve beklenildiği gibi, Fenerbahçe turu geçen taraf oldu. Aslında Bursa, beklenenden daha çok direndi ve iyi mücadele etti ama güçleri yetmedi. Özellikle Avrupa'da takımlar tüm yabancılarını oynattıkları için, işleri çok daha zordu zaten. Onlar bir alt kupa olan, Challenge Cup'ta mücadele edecekler şimdi. Bir bakıma iyi de oldu, gayet iddialılar o kupada bence. Umarım gidebildikleri kadar giderler. İyi bir kurayla, finali neden göremesinler? Fenerbahçe de bence yarı finale kadar sorunsuz gelecektir ki kupa için de en büyük adaylardan biri.

Lige dönelim biraz da.. Maçlar tüm hızıyla sürüyor. Ocak'ta Milli Takımların Dünya Kupası Elemeleri olacağı için sanırım, bu ara maçları sıklaştırdılar ve haftada iki maç oynanıyor. Ara biraz daha uzun olacak bu yıl. Haftada iki maç, daha yorucu ve sakatlığa daha müsait bir tempo demek tabi. Bu haftadan itibaren normal takvime, haftada bir maça dönülüyor diye biliyorum. Ligde ufak tefek sürprizler oldu ama yine de genel tahmin çerçevesi içinde ilerliyor maçlar. Malesef; alt sıradakiler de ne kadar iyi takımlar kurdular diye düşünsek de, yine bir yere kadar gidebiliyorlar. Güçleri yetmiyor. Umarız, ikinci yarı kadrolar daha da oturur da daha çekişmeli maçlar izleriz. Özellikle Çanakkale, Yeşilyurt, Ereğli lige çok kötü başlangıç yapan takımlar.. Bu takımların ortak özelliği, yabancılarından yeterli verimi alamamaları. Seyirci desteği üç takımın da çok iyi olduğu için, umarım daha iyi olurlar ileride ve düşmezler. İlbank kaliteli bir kadro kurdu ama karşılığını henüz veremedi. Çok dengesizler ve büyük takımlara karşı varlık gösteremiyorlar. İkinci yarı birbirlerine daha da alışacakları için, daha iyi olurlar diye düşünüyorum. Geçen sene gibi, bu sene de üst takımlara diş geçirebilen tek takım Bursa. Zaten dengeli bir kadroları var ve çok mücadele ediyorlar. Kolay pes etmiyorlar, keşke her takım böyle olsa diyorum izlerken. Sezonun sürprizlerinden birini gerçekleştirip, Galatasaray Daikin'den puan almayı başardılar. Tabi GSD'nin o günkü berbat ve dengesizlik abidesi oyunu da etkiliydi ama yine de çok iyi savaştılar. Ligi beşinci sırada bitirirler bence, tabi üstteki takımlara başka sürprizler yapmazlarsa.. Bu arada, Halkbank'a da değinelim. Onlar da başta biraz savruk olsalar da, şimdi gayet derli toplu oynayan bir ekip ve diğer takımlara oranlar daha iyi mücadele ediyorlar üst takımlara karşı. Onlar da Galatasaray Daikin'den puanı kaptı mesela! Hep de Galatasaray'dan puan kapmışlar değil mi? Eee, ancak benim takımım verir bu puanları. Acıyorlar mıdır nedir, çok bonkörler. :))))) Halbank da genç ve istekli bir ekip ve ileride daha iyi sonuçlar elde edebilirler.

Üstteki ekiplerden bahsedersem biraz, Vakıfbank geçen seneki gazla devam ediyor! Üst üste zorlu maçlar oynadılar ama hepsinden galip ayrılarak, yenilmezliklerini sürdürüyorlar. Kaça kadar gidecek merak ediyorum, artık birçok kişinin derdi seriyi kırmak oldu! Zorlu Eczacıbaşı maçını atlattılar, aslında o maç Eczacıbaşı Neslihan olmamasına rağmen iyi direndi ama sonunu getiremedi. Vakıfbank resmen son sayılara doğru vites arttırıyor. Wang'ı da oynatmayınca sevgili antrenörleri, Şeyma ve oyuna giren Hande ile bir yere kadar tabi. Fenerbahçe maçı da beklenenden kolay geçti. Fenerbahçe belki yener bile diyorduk ama Garay'ın Milli Takım'a gitmesi çok etkiledi. Seda smaçör olarak oynayınca, yetmedi tabi. KIM de üzerine yıkılan servislerden başını kaldıramadı. Bauer gibi bir hücum silahı da oynayamayınca, sonuç kaçınılmaz oldu. Ayrıca yabancı sınırını GS gibi FB de yaşıyor. Yerli pasörleri gerçekten yetersiz ama yabancı pasör olunca da Bauer kenarda kalıyor. Zor tercihler. Bunun dışında, Vakıfbank'ı en çok Galatasaray Daikin zorladı diyebiliriz aslında. Ama onlar da gerçekten hatırladıkça sinir krizlerine girdiğim hatalar yaparak, sonunu getiremedi. Son iki sette önde olmalarına rağnen, seriler vererek 3-0 yenik ayrıldılar. Dobriana o maç berbat ötesiydi. O biraz katkı verse, puan alınabilirdi. Bir de ortalardan verim alamadık. Hele Sinem, evlerden ırak! :) Ne yazık ki, o maçta da Aslı tam oyuna girip bir şeyler yapıyorken sakatlandı. Gerçekten talihsiz bir sezon başlangıcı yaptı Galatasaray bu açıdan. Aslı çalışmalara başlamış, umarım en kısa zamanda sahalara döner ve formayı kapar. Onun performansı takım için ve gelecek adına çok önemli. Çok umutluyuz ama bakalım. Bunun dışında, herhangi önemli bir maç olmadı daha. Galatasaray bol keseden 2 puanı dağıtarak, sıralama adına kendini çok zora soktu. O puanları nasıl çıkaracakları belirsiz. Diğer takımlar zorlansa da, öyle böyle kazandılar maçlarını.

Genel olarak lige de değindim, bir de merakla ve heyecanla takip ettiğimiz genç oyuncular hakkında bir şeyler yazayım. Onlar için çok umutluyuz, iyi yerlere gelsinler istiyoruz ama birçoğu gerçekten kötü başladı sezona. Açıkçası birçoğu ortalama takımlarda oynayan oyuncular olacak bence, gözüken o. Sıyrılabilen ne kadar olursa kardır. Mesela Ceren, normalde pasör çaprazı olmasına rağmen smaçör oynatılıyor ve performansı düşüyor. Manşetleri iyi değil çünkü ve bu, hücumunu da etkiliyor. Umarım bu hayalden vazgeçerler, pç olarak gerçekten umut bağlanan bir isim çünkü. Biraz daha sıçraması gerek ayrıca. Sarıyer genç oyunculardan kurulu bir ekip. Onlar da zaman zaman iyi mücadele etseler de, genelde vasat bir oyun sergiliyorlar. Ne yazık ki, Damla&Ceylan da oldukça kötü başladı. Hele Ceylan oynatılmıyor bile. Gerçekten ümitli olduğum bir oyuncuydu ama hiç varlık gösteremedi, belki biraz daha sabır gösterilmeli. Damla da parladığı yıldan sonra sakatlanarak birkaç adım geriye gitmiş. Bundan sonra ne kadar toparlar bilemiyorum. Melis, özellikle hücumda fena durmuyor ama o da manşetlerde sıkıntı yaşıyor ve dengesiz. Gözde desen, boyunun avantajını hiç kullanamıyor. Bazı maçlar iyi işler yapsa da, genel olarak gerçekten bir pasör çaprazına göre yetersiz. Bir karış sıçramıyor ya yerden, izlerken sinir stres oluyorum vallahi! :) Şeyma, bu sene en çok oynayan isimlerden biri. Eczacıbaşı -biraz da zorunluluktan- çok şans tanıyor ona ama açıkçası o da beklentinin altında oynuyor. Manşetleti biraz daha derli toplu yaşıtlarına göre ama yine de yetersiz. Ve hücumda çok yumuşak bana kalırsa, kendini geliştirmezse o da sönüp gidecek korkarım ki. Yeşilyurt'ta oynayan Özgenur iyi gidiyor aslında ama takım olarak iyi olmadıkları için, manşetler bozuk olunca hücumda çok kullanılamıyor. Geçen seneden çok daha iyi ama orada ne kadar gelişebilir emin değilim. Yine de bloklarında da hücumlarında da gelişme var ve bu sene gençler içinde iyi performans gösterenlerden bence. Ama çok daha sıkı çalışıp, çok daha iyi olmalı. Tabi o manşetlerle, o oyunla o takımda ne kadar mümkünse. Eczacıbaşı'ndaki Hande, çok genç olmasına rağmen oyuna girdiği sürelerde öne çıktı. Özellikle defansta hareketli bir isim. Bakalım neler olacak, umarım üstüne düşer kulübü. Sonra sonra...Çanakkale'deki gençler, dengesizler. Ece'nin gelmesiyle malesef Ecem daha az şans buluyor. Ece hücumda iyi bir isim, sert smaçları var ama dengesiz. Ve malesef; manşeti çok kötü, defansı yetersiz. Umarım sene sonuna kadar o da kendini geliştirir. Ecem ise, daha az şans buluyor nedense. Manşeti daha iyi ve defans&serviste gerçekten çok iyi bir isim. Ama hücumda çok hata yapıyor o da. Korkusuz oynayayım derken blokta kalıyor. Manşetlerini daha da geliştirmeli ve hücumlarını düzeltmeli, daha akıllı oynamalı. Ve biraz daha sabır gösterilebilir bence ona. Sabriye sezona iyi başlayanlardan, Ereğli'yi taşıyan isimlerden biri oldu şu ana dek. Çağla ne yazık ki Naz'dan formayı fazla alamadığı için, çok değerlendiremiyorum ama bence yetenekli bir isim. Yani her maç da Naz oynayacak diye bir kural yok, oynamazsa hemen batmaz takım herhalde. Daha çok süre almalı Çağla. Keza Kübra da. Çok umut bağlanan bir oyuncu ama bence o da yeterince oynamıyor. Orta hücumları etkili ama blokta çok yavaş kaldığını düşünüyorum, fiziki olarak hantal bir oyuncu. Bu özelliklerini düzeltmesi gerek mutlaka. Son olarak, Galatasaray Daikin'deki gençlere değineyim. Gamze de ne yazık ki, talihsiz bir şekilde sakatlandı. Şanssızlık bulutları dolanıyor kulübün üstünde! Şampiyonlar Ligi maçlarında, servisleri ve defansıyla çok yararlı olmuştu ama sakatlandığı için ligde bir türlü izleyemedik. Keza, Aslı da tam iyi işler yapıyor derken sakatlandı. Bu iki oyuncu çok mühim, umarım çabuk dönerler ve bolca oynarlar. Kulübün geleceği bu oyuncular. Ada da benim çok umutlu olduğum ve öne çıkan bir oyuncu ama ne yazık ki, o da sakat. Gerçi, o uzun süredir sakattı ve artık düzelmiştir diye düşünüyorum. Forma şansı bulması kolay değil malesef ama umarım biraz da olsa süre alır. Keşke kiralansaymış o da. Bihter sakat değil ama hiç süre almıyor neredeyse. Birkaç sayılık da olsa, süre alabilir her maç bence. Oynatılmaması hiç hoş değil! Arada servise giriyor bazen. Ve en son, Ezgi. Ezgi en çok şans bulan isim takımda ve gençler arasında da belki. Dobriana da sakatlanınca, bolca oynama şansı buldu. Başta çok dengesizdi, bir maç iyi oynarken bir maç berbat oynuyordu. Ama son iki maçtır o da belli bir çizgiyi bulmuş gibi. Hücumları ciddi anlamda düzelmiş ki bu sevindirici. Çünkü çok hatası vardı. Manşetleri de geçen seneye göre çok çok daha iyi ama daha iyi olmalı tabi, defansı gelişmeli. Blokta ve serviste çok etkili bir oyuncu. Özellikle son oynana Çanakkale maçında, çok iyi bir performans gösterdi. Umarım, bundan sonra hep böyle olur. Oynaması özgüvenini iyice yükseltmiş diye düşünüyorum ve çok önemli bir oyuncu takım için. Tabi ülkemiz için de.

Bu arada, maçlarla ilgili istatistiklere http://www.tvf.org.tr/ sitesinden ulaşabilirsiniz. Sayfanın orta kısmında, grafik şeklinde bir istatistikler kısmı mevcut. Lig için tabi ki.

İşte böyle sevgili okuyucular. :) Kısa tutmaya çalışayım dedim ama yine uzun bir yazı oldu. Eee, kolay değil. Kaç maçı özet geçtim. :) Maçlar tüm hızıyla sürüyor. Ligler araya girince ve CL'de grup maçları bitince, genel bir yazı daha yazarım muhtemelen.. Takımlarımıza sakatlıksız bir sezon diliyorum en önce. Umarım, uzun da olsa sıkılmadan okursunuz yazımı ve bilgilenirsiniz. Görüşmek üzereeee! Adioss! :))

0 yorum:

SON ÇIKAN ALBÜMLER 2

21:49 orta boy popcorn 0 Comments

Hepinize iyi akşamlar! Yine bir hafta sonunu daha tükettik, umarım herkesinki çok iyi geçmiştir. Yeni haftaya enerjik başlamak çok mühim, her ne kadar erken kalkarak bu pek mümkün olmasa da. :) Bu günlerde blogu biraz aksattığımın farkındayım, bu nedenle bekleyenlerden özür diliyorum öncelikle. Hafta içleri okul nedeniyle zor yazabiliyorum, bu hafta sonu da oldukça yoğundum ve fırsat bulamadım. Ama bundan sonra daha çok zaman yaratmaya çalışacağım..

Yaklaşık on gün önce, son çıkan albümler yazımın ilk bölümünü paylaşmıştım. Okumak isteyenler, lütfen tıklasın. Devamını yazmak için ise, özellikle Lady Gaga'nın albümünün çıkmasını bekledim. En merak ettiğim albümlerin başında geliyordu! Albüm çıkalı bir hafta olacak ama ben ancak yazmaya zaman bulabildim. Tabi daha önce de belirttiğim gibi, yeni çıkan tüm albümleri dinleyip yorumlamam imkansız! Ben kendi müzik zevkime en yakın olanları ve en merakla beklenenleri seçmeye çalışıyorum.. İşte "Son Çıkan Albümler"in devam bölümü:

5) James Blunt-Moon Landing:

James Blunt'ı ortaokul yıllarımdan bu yana dinlerim ve çok severim.. İnsanı dinlendiren, huzur veren bir sesi var ve şarkıları da bu yönde oluyor genelde. Hatta İzmir'e geldiğinde, ben üniversite sınavına girecektim de gidememiştim. Çok üzülmüştüm. Bence gerçekten değeri bilinmeyen bir sanatçı. Çok daha fazla tanınması ve satması gerek diye düşünüyorum. Blunt, uzun süren suskunluğunu "Moon Landing" ile bozdu. Bence çok çok iyi olmayan ama gayet iyi bir albüm. Özlediğimiz James Blunt tarzı ve şarkıları geri dönmüş ve güzel bir iş ortaya çıkmış ama şahsen, bazı şarkılar feci sıktı. Yine de artan soğuklarda içinizi ısıtacak bir ses.. :) Favorilerim: Bonfire Heart, Miss America, The Only One ve Satellites.

6) Jessie J-Alive:

Bu albüm aslında son çıkan albümlere pek girmez. Çıkalı iki ayı geçti. Ama yine de öyle yıl falan olmadığı için ve ben de Jessie J hayranı biri olduğum için, paylaşmak istedim. :) Jessie J, ilk albümü ile tam anlamıyla bomba gibi düştü müzik dünyasına. Gerçekten muhteşem bir sese ve daha da ötesi, harika bir ses kontrolüne sahip. Onun kadar sesiyle oynayabilen ve farklı tonları çıkarabilen bir insan var mıdır, emin değilim. Özellikle The Voice UK'deki juriliği ile daha da beğenimi kazanmıştı ve ikinci albümün merakla bekliyordum. Ne yalan söyleyeyim, biraz hayal kırıklığına uğradım. İlk albümünden sonra, çok daha iyi bir ikinci albüm bekliyordum ama öyle "aman aman" da beğendim diyemem albümü. Yine iyi bir albüm ve çok güzel parçalar da var ama beklenen etkiyi yaratmadı bence. Birazcık daha dans ağırlıklı parçalara yönelmiş bu kez. Şimdiden üçüncü albümün çok daha iyi olmasını umuyorum ama bu albüm de asla kötü bir albüm değil tabi. Belki de, ben beklentiyi çok büyük tuttum. Favorilerim; Breathe(bu şarkıya taptım resmen, durmadan dinliyorum) , Magnetic, Conquer The World, Wild ve Thunder. Bu arada, Jessie J'in The Voice UK'deki yarışmacısıyla yaptığı şu düeti paylaşmazsam olmaz. Zira, dinleyip dinleyip kafayı yiyorum "Nasıl bu kadar iyi olur? Sesle nasıl oynanır böyle?"diye. Buyrunuz:

7) Lady Gaga-ARTPOP: 

Ve beklenen albüm! Lady Gaga; uzun sessizliğinin ve yoğun hazırlığının ardından, beklenen albümünü sonunda yayınladı. Benim de beklediğim, özellikle İtunes Festival'deki performansından sonra daha da merak ettiğim bir albümdü. Ve bence gerçekten daha önceki albümlerinden daha farklı, özellikle müzikleriyle öne çıkan ve çok iyi bir albüm olmuş. İki-üç şarkısından aşırı sıkıldım açıkçası dinlerken, o yüzden mükemmel bir albüm diyemem ama çok beğendim genel olarak. Hem melodik sözler hem de insanı hareketlendiren müzikler var. Zaten şu son performanslarındaki konuşmalarından sonra, Lady Gaga'ya daha farklı bakıyorum.(olumlu anlamda) Bence gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Önceki albümlerinden daha az satmış sanırım şu ana kadar ama ben bir "The Fame Monster" olmasa da, Born This Way'den daha iyi bir albüm olduğunu düşünüyorum. :)
Favorilerim; en başta Dope(sesini kanıtlamış gerçekten Gaga), Do What You Want, Aura, Venus, Swine ve Applause. Bu kadar şarkının çıkması bile albümü çok sevdiğimi gösteriyor. 

8) One Republic-Native:

One Republic de en sevdiğim gruplardan biridir. Birkaç yıl önce, bir dizide dinlediğim "Apologize" şarkısı ile tanıştım bu grupla(nasıl güzel şarkıydı yahu) ve o zamandan beri keyifle dinliyorum. :) Özellikle solistleri Ryan Tedder, hem söz yazımında hem prodüktörlükte çok başarılı bir isim bence. Onlar da uzun bir ara sonunda çıkardılar yeni albümlerini. Bence iyi bir albüm ama çok iyi değil. Çok başarılı şarkılar var ama bazı sarmayan şarkılar da oldu. Biraz aynı tarz geldi bana şarkılar. Tabi bir albümün her şarkısını da çok beğenmek çok zor. Genel olarak, oldukça iyi bir albüm olmuş ama. İnsanı keyiflendiren cinsten..Favorilerim; Counting Stars(çıkış parçası ve bayıldım resmen, özellikle nakarat kısmı çok hoş), If I Lose Myself, Something I Need ve Burning Bridges.

Bu yazı dizisi de son buldu böylece. :) İleride çıkacak yeni albümleri de yorumlarım ara ara, tabi öne çıkanları ve ilgimi çekenleri. Umarım bu yazılar size az-çok fikir vermiştir ve hayatınıza yeni şarkılar katmıştır. Herkese çok güzel ve az yorucu bir hafta dilerim. :)

0 yorum: