Ayın Klasiği / Aşk ve Gurur-Jane Austen

19:05 orta boy popcorn 2 Comments

"Ayın Klasiği" yazısını elimde olmayan sebepler baya aksattım son aylarda.. 1-2 ayı kaçırdım malesef. Aslında kaçırdığım aylar için fazladan yazı yazmayı düşünüyordum ama sonra bundan vazgeçtim. Çünkü, klasiklerin de çoğunu okumadım henüz.. Okumadıklarımı da yorumlamak biraz tuhaf kaçar. O yüzden Haziran'ı dan itibaren yine her ay bir yazı yayınlamaya çalışacağım. Bu yazılar, klasik okumam için bana motivasyon kaynağı oluyor ayrıca. :)

Ayın sonuna gelsek de, bitmeden bir yazı yayınlamak istedim. Bu ay için seçtiğim klasik; çok çok sevdiğim hatta belki de en sevdiğim klasik olan: "Aşk ve Gurur". Diğer bilinen adıyla "Gurur ve Önyargı". Orjinal adıyla "Pride and Prejudice". Austen'ın kitaplarının isimleri hep karışıyor zaten. :) Yazarımız, Jane Austen bilindiği üzere. Giriş kısmını daha da uzatmadan, tanıtıma geçiyorum.



Kitap, taşralı birinin kızı olan Elizabeth Bennet ile zengin ve soylu biri olan Fitzwilliam Darcy arasındaki ilişkiyi konu alıyor temel olarak. Tabi ki, bu çerçevede birçok yan karakteri okuyoruz ve her zamanki gibi dönemin İngiltere'si hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. Her İngiliz kitapta görebileceğiniz balolar, bu kitapta da önemli bir yer tutuyor. Elizabeth ve dört kardeşi, annelerinin kendilerini evlendirme çabalarına maruz kalırlar ve bu durum, özellikle Elizabeth'i çok rahatsız eder. Elizabet; zeki, coşkulu, hayata bağlı ve de zenginlerin çoğunun ukala olduğu görüşündedir. Gururuna düşkündür. Fakat, Bay Darcy ile tanıştıktan sonra tüm düşünceleri değişecektir. Gittikleri bir baloda, Bay Darcy'nin Elizabeth ile dans etmememesi sonucu olaylar başlar..


Elizabet, zaman zaman çöpçatanalık da yapmaktadır. :) Türlü yetenekleri olan bir genç kızdır ve tüm klasikler içinde, belki de en sevilen kadın karakterdir. Jane Austen'ın da favori karakteri olduğu söylenir. Ki yazarın kendi hayatından kesitler yansıttığını düşünürsek, bu da çok doğal. Elizabeth, benim de favori karakterlerimden. Onun o dikbaşlılığını, gururlu ve bilgiç hallerini çok sevmiştim. :) Bay Darcy ise; klasiklerde çok önemli bir yeri olan ve okuyabileceğiniz en "kendine has" özellikleri olan karakterleden biri. Ne kadar huysuz, züppe ve gururlu biri gibi gözükse de ; aslında bambaşka biridir. Çok yardımseverdir ki yer yer Elizabeth'e de çok yardımı dokundu. Benim de kalbimde yeri ayrı kendisinin. :) Çok seviyorum Bay Darcy'i! :)))

Roman; aslında sıradan bile aile hayatını işliyor gibi gözükse de, döneme ışık tutması, içerdiği betimlemeler ve karakterleriyle çok ayrı bir yerde duruyor. Betimlemeler yine bolca var ama anlaşılır ve sıkmayan boyutta. Kitap, bence çok akıcı ve zevkle okunacak türden. :) Bir süre sonra, Elizabeth'in maceralarını merak etmekten kitabı bırakamıyorsunuz. Darcy ve Elizabeth çifti, benim için çooook ayrı bir yerde ve bu ikisini okumaktan her daim zevk alıyorum. :) Dönüp dönüp okunabilecek kitaplardan biri kesinlikle. Özellikle Darcy ve Elizabeth arasındaki diyaloglar, gerçekten insanı düşündürtüyor ve aynı zamanda yer yer güldürüyor da.

Bildiğiniz gibi, çok sayıda dizi ve filme uyarlandı eser. Bazıları başarılı oldu, bazıları olamadı. İçlerinde en başarılı olanı, Keira Knightley'nin Elizabeth'i canlandırdığı uyarlama. Benim de severek izlediğim, herkese tavsiye edebileceğim bir film. Canınız ne zaman sıkılsa izlenebilecek bir film. Keira'yı da bu film sayesinde tanımış ve sevmiştim. :) Posterini de ekliyorum:



Bu da, filmdeki en sevdiğim replik. Çok eğlenceli bir sahneydi ve replik de biraz beni anlatıyor. :)

Kısacası, herkese tavsiye edeceğim bir klasik. Klasikler içinde en güzeli belki de ve en sıkmayanı. Romantik komedi tadında ama klasik eserin o "edebi" dilinden de vazgeçmeyen, yer yer güldüren ama yer yer de düşündürten bir eser. Dönemi ve yaşam tarzını anlamak için de çok güzel bir kitap. Ben kitabı okuduktan ve özellikle de filmi izledikten sonra, Jane Austen'a farklı bir gözle bakar olmuştum. Yaşamından uyarlama olduğu için, hem acımış hem de daha çok sevmiştim. Sıkmadığına garanti verebilirim. Klasik deyip çekinmeyin ve mutlaka okuyun diyorum. Sonra da filmi izleyin. :)

Kitabı okuyanların ve filmi izleyenlerin yorumlarını bekliyorum. Siz nasıl buldunuz? Sıkılan oldu mu? İki gündür aklımdaki yazıları yazabildiğim için kendimi tebrik ediyorum. :) Böyle devam! Herkesin tatili nasıl geçiyor bu arada? Yazlıkta mısınız ya da nerelerdesiniz? Ben bütlere hazırlanacağım yakında.. Yani sancılı bir dönem yine beni bekler ama ne yapalım, alıştım.. :) Keyifle okursunuz yazıyı umarım. :)


2 yorum:

MALEFİCENT

16:10 orta boy popcorn 0 Comments


Uzun zamandır merakla beklenen film "Maleficent" de izlendiiii ve birkaç gün gecikmeyle de olsa yorumumla karşınızdayım. :) "Uyuyan Güzel" masalını bilmeyen yoktur, defalarca okumuş ve defalarca çeşitli uyarlamalarını izlemişizdir. Ancak masaldaki "kötü" Maleficent hakkında yapılmış bir film yoktu şu ana dek, varsa da ben bilmiyorum. İzledikten sonra, gerçekten de böyle bir filme ihtiyaç varmış diye düşündüm. Hiçbir şeye tek taraflı bakmamak lazım..

Filmde Uyuyan Güzel masalının bir versiyonunu izliyoruz ama esas karakterimiz bu kez "Malefiz". Tamamiyle onun yaşadıklarına odaklanıyoruz. Laneti yapmasına neyin sebep olduğunu, nasıl kötüleştiğini, küçük bir çocukken nasıl biri olduğunu, yaşadığı yeri görüyoruz. Bazı şeyler, bildiğimiz masala sonradan eklenmiş olsa da, hiç göze batmıyor ve masal aleminin en ünlü kötüsünün gerçek yüzünü görüyoruz. Tabi filmde gösterilen şekliyle..



Yönetmen,  . İyi bir yönetmenlik çıkardığını düşünüyorum. Sahne geçişleri, karakterlerin mimiklerine odaklanmalar vs.. gayet güzeldi. Ayrıca görüntü yönetmenliği de çok iyiydi. Manzaralar, Malefiz'in yaşadığı yer; hepsi çok güzeldi. Masal dünyasının içine rahatlıkla girebiliyoruz. Malesef 3D izleyemedim filmi ama kuzenim 3D izledi ve hiç de farklı bir yanı olmadığını söyledi. Yine de kendiniz karar verin tabi.

Angelina Jolie, kesinlikle Malefiz için ideal seçim olmuş! Karakterin duygu geçişlerini, hem kötü ama hem şefkatli yanını, güçlü peri yanını çok iyi yansıtmış. Ayrıca filmde pek de güzel, gözlerimi kendisinden alamadım. :) Gülüşü, ses tonu, mimikleri vs.. Her şeyiyle, tam bir Malefiz idi. Aurora'yı oynayan Elle Fanning de başarılıydı, en azından hiç sırıtmıyordu. Güzel, saf prenses rolüne yakışan bir oyuncu ama öyle aman aman bir oyunculuğu yoktu. Çok parlatıcı sahnesi de yoktu zaten, esas odaklandığımız kişi "Malefiz" sonuçta. Stefan'ı canlandıran oyuncu  Sharlto Copley'i ise beğenmedim demeyeyim ama biraz garipsedim. Pek role oturtamadım, daha gerçekçi olabilirmiş..


Filmi beğendim, büyüleyici masal dünyasında kaybolmak istedim. Zaten hep severim masalları. Kim sevmez ki? İlk yarı biraz durağandı ama ikinci yarı olay çoktu. Su gibi aktı zaman. Çok keyifli zaman geçirten, yaz için ideal bir film olmuş. Sadece eleştiri olarak, gerçek daha doğrusu bildiğimiz masaldan fazla uzak geldi bazı yerler. Yani; tamam Maleficent'in saf kötü olarak doğmadığı ve bir şeylerin onu böyle yaptığı mantıklı bir durum ama öyle bir gösterilmiş ki, neredeyse Maleficent mağdur ve yaptıkları haklı diyorsunuz. Filmde izlediğimizde haklı denilebilir ama yıllardır bildiğimiz masaldaki kötü cadı da bir başkasıymış sanki.. Bir de, bazı yerler biraz hızlı geçilmişti. Mesela, Stefan-Malefiz arasındaki ilişkiyi daha derin ve doğru anlatabilirlerdi diye düşünüyorum. Keza Aurora büyürken onu büyüten perilerle neredeyse hiçbir diyalogunu göremedik. Malefiz'i hiç gördüğünü göstermeden "Beni senin koruduğunu biliyorum" a geldi olay, hemen benimsedi.. Bunlar biraz gözüme battı ama bunun dışında gayet güzeldi her şey.

Ayrıca; belirtmeliyim ki, gerçek sevginin sadece bir sevgiliye duyulan aşk anlamına gelmediğine değinmeleri çok güzel bir ayrıntı olmuş. "Anne sevgisi" çok güzel işlenmiş, kendi çocuğu olmasa bile.. Malefiz'in Aurora'ya karşı olan korumacı tavrı ve sonunda yaptığı lanetten pişman olarak laneti engellemeye çalışması güzeldi. Angelina Jolie, bu geçişleri çok başarılı yansıtmış. Aurora'nın da ona duyduğu sevgi, güzeldi.

Filmde, komik sahneler de az da olsa mevcuttu. Özellikle Malefiz'in yardımıcı Diaval ile olan bazı diyalogları, güldürdü.  Ve Aurora'ya bakan üç periyi de çok komik buldum. Çok eğlenceli karakterlerdi hepsi. :) Masalda çok önemli bir yeri olan Phillip'i ise; harcamışlar biraz, baya işlevsizdi filmde. Sonu değişmiş masalın. Ama bu uyarlama da fena olmamış..

Tabi "Once Upon a Time" dan Maleficent ve Aurora'yı daha ayrıntılı bildiğimiz için, bazı şeyler ekstra gülümsetti beni. Dizideki Aurora çok daha güzel ama bence. :) 

Sonuç olarak, filmi beğendim. Çok güzel zaman geçirdim ve rahatlıkla tavsiye ederim. Ama çok büyük bir beklentiye de girmeye gerek yok diye düşünüyorum. Ufak tefek olmamış dediğim şeyler olsa da, iyi bir iş çıkmış ortaya. Sonu da güzel bağlanmış. Bu yaz sıcağında dışarıda pişmektense, sinemada çok güzel iki saat geçirebilirsiniz. :) Bu arada, filmin sonunda çalan Lana Del Rey şarkısı da çok hoş ve filmin o karanlık ama iç karartmayan yapısına uymuş. Dinlemenizi öneririm. Filmin imdb sayfasına gitmek için, tıklayın.

Yine fark etmeden oldukça uzun bir yazı yazmışım. Başladığımda kendimi durduramıyorum gerçekten ama sorun başlamakta. :) İzleyenler, nasıl buldunuz? Beğenmediğiniz yönleri var mıydı? Aşağıya, Lana Del Rey'in film için yaptığı şarkıyı da ekliyorum. Mutlaka bir bakın. Yakın zamanda bütler başlayacağından, ne sıklıkta yazı gelir bilmiyorum ama umarım aktif tutabilirim burayı. Hepinize keyifli okumalar! :)


0 yorum:

X-Men: Days of Future Past / Bryan Singer

18:17 orta boy popcorn 0 Comments


"Marvel" evrenine hayran ve her zaman X-Men'i ayrı bir yerde tutan biri olarak, filmi izledikten sonra yukarıdaki gibi dolaşmam gayet normal. :) X-Men'i, daha çizgi filmini izlerken sevdim ve her filmini de sabırsızlıkla bekliyorum. İlk filmden bu yana çok şey değişti ama yine de filmler her zaman belli kalitede oldular bence. Özellikle yönetmen olarak Bryan Singer'ın olduğu filmlerde çıta daha da yükseliyor. Bu filmin de yönetmeni olacağını duyduğumuzdan bu yana, ayrı bir heyecanla bekler olduk. Kendisinin üçüncü X-Men filmi. Wolverine'i saymazsak. Filmin senaristliğini; Simon Kinberg ve Jane Goldman ikilisi üstlenmiş.



Kısaca filmin konusundan bahsedecek olursam; adından da anlaşılacağı üzere, geçmiş ve gelecek birleşiyor. Ekibimizin başı büyük belada ki bu öyle kaçınılmaz bir durum ki Magneto&Xavier bile işbirliği yapıyor, düşünün. Bu beladan kurtulmanın daha doğrusu buna engel olmanın tek yolu da, belaya sebep olan olayın olmasını engellemek. Yani bildiğiniz geçmişe gidiyoruz!!! Filmin konusunu öğrendiğimde, şu ana kadarki filmlerden farklı bir X-Men olacağını tahmin etmiştik çoğumuz.. Bu belayı engellemek de popülerliği gittikçe artan Wolverine'e düşüyor. Yaraları iyileşebildiği için, bu yolculuğa ancak kendisi katlanabilir. Film temel olarak bunu anlatıyor ve bize "Geçmiş gerçekten değişebilir mi?" yi sorgulatıyor. Filmin içinde, birçok şeyi sorgularken buluyoruz kendimizi zaten.

Filmin en güzel yanlarından biri de, eski kadroyu ve yeni kadroyu birlikte görebilmemiz. İki zaman diliminde geçtiği için, tüm sevilen karakterler az-çok yer alıyor. Filmdeki en önemli isimlerden biri de, Mystique. Bahsettiğim olay onun etrafında geçiyor ve çok önemli bir noktada duruyor. Jennifer Lawrence da rolü büyük bir başarıyla canlandırıyor. Wolverine geçmişe dönüyor dönmesine ama zaman kısıtlı ve işi de hiç kolay değil. Geçmişte, kendini her şeyden vazgeçmiş ve güçleri olmayan Charles ile karşı karşıya buluyor ve onu ikna edebilecek tek kişi kendisi. ( Burada hafif bir spoiler verdim ama favori sahnelerimden biriydi filmdeki.) :)


Oyuncu kadrosu gerçekten çok geniş. Michael Fassbender, genç Magneto rolü için biçilmiş kaftan kesinlikle! O sert, kendinden emin duruşun hakkını çok iyi veriyor. Yine yapacağını yapıyor filmde ve kendini gösteriyor ama yine de ondan nefret etmek mümkün mü? Jennifer Lawrence'ın başarısını zaten söyledim. Filmin en iyilerinden biri de, kesinlikle Quicksilver rolüyle Evan Peters. Kısa bir sahnesi olsa da, tüm ilgiyi üzerine çekiyor. Mutfak sahnesi, favorilerimden biri ve çok iyi düşünülmüş bir sahne. Peters rolü o kadar iyi canlandırmuş ki, Avengers 2'deki Quicksilver'ın ne yapacağını daha da merak eder oldum. Bu arada; daimi X-Men takipçileri için filmde oldukça ayrıntı mevcut. Kaçırmamak için dikkat gerek. Quicksilver ile Magneto arasındaki bağlantıya değinildiği kısım da bunlardan biriydi ve çok hoşuma gitti düşünülmesi.  Kitty rolündeki Ellen Page'i de çok beğeniyorum bu rol ile. Çok kritik bir rolü vardı onun da. AMA AMA AMA, filmin benim için yıldızı kesinlikle James McAvoy! Charles Xavier rolünü oynamıyor, adeta yaşıyor. Duygu geçişlerini çok iyi yansıtmış, Raven ile konuştuğu sahneleri ayrıca çok beğendim. James McAvoy'u zaten beğenirdim ama bu film ile gözümde ayrı bir seviyeye çıktı. Çok başarılı buldum ve tebrik ediyorum. :) Sonraki filmde neler yapacağını sabırsızlıkla bekliyorum!



Bu arada, eski oyuncuları da unutmamak gerek. Ian McKellen ve Patrick Stewart yine çok iyiler, hep çok iyiler, iyi ki bu role seçilmişler. :) Patrick Stewart, muhteşem bir Charles!! Eski oyuncuları daha fazla görmeyi isterdim ama. Bu da eleştirdiğim ender noktalardan biri. Charles, Bobby ve özellikle de Storm'u daha fazla izleyebilseydik keşke. Çok azdı sahneleri. Hele Storm, saniye gözüktü sadece.. Tabi filmin sonundaki muhteşem yeri saymıyorum. :))

Filmin sonu demişken, sonu gerçekten MUHTEŞEM! Birçok X-Men hayranını sevince boğacak bir şey oluyor ama şimdi bu sahneden sonra, diğer filmi nasıl bağlayacaklarını aşırı merak ediyorum. Her şey çorba oldu kafamda açıkçası. "O oldu mu? Yoksa şimdi olmadı?" gibi sorularla doluyum ama umarım son sahne aynı şekilde devam eder sonraki filmde de. Özellikle Jean'i görünce sevinç çığlıkları attım salonda! :) Bu da spoilere girdi ama neysee... 


Sonuç olarak, kesinlikle Marvel'in en iyilerinden biri olmuş film. En iyi X-Men filmi denebilir hatta. Oyuncu kadrosu bile yetiyor izlemeye. Senaryo da böyle karışık bir filme rağmen gayet iyiydi bence. Görselliğe zaten değinmeye gerek görmüyorum. Yalnız; malesef finallerden dolayı geç izlediğim için, 3D izleyemedim. O halde nasıl olduğu hakkında bir fikrim yok yani ama bazı sahnelerin çok daha etkileyici olacağı kesin. Yine de, o kadar abartılacak bir şey yoktur diyerek kendimi avutuyorum. :) Filmle ilgili ufak tefek eleştirilerimden ikisi de şu; "First Class"da olduğu gibi bir "patlayıcı sahne" olmaması ve bazı yerlerde kurgunun çok karışması. Bazı yerler sanki cevapsız kaldı, hızlı geçildi gibi geldi. Ama bunları saymazsak, sonuna kadar tatmin olmuş bir şekilde ayrılacaksınız salondan. Aranızda hala X-Men ekibi ile tanışmayan varsa ki bu devirde kaç kişi kalmıştır bilmiyorum, NE BEKLİYORSUNUZ? Hemen bulup izleyin diyorum! Çok güzel bir maceradan mahrum kalıyorsunuz! Biz daimi izleyicilere de, sonraki filme kadar sabır diliyorum! Zira o sondan sonra sabretmek çok zor!! :)

Baya filmi anlatırmışım bıraksanız. :D Çok sevdiğim bir seri olunca çenemi tutamadım. Umarım sabırla ve keyifle okursunuz. Çok yakında, "Maleficent" yorumumu da yayınlamayı planlıyorum. Beklemede kalın! :) Son olarak; filmin imdb sayfasına ulaşmak isterseniz, tıklayınız.

Bu arada, bloglovin'den takiplerinizi bekliyorum! Ayrıca e-mail yoluyla veya yan taraftaki bu siteye katılın kısmından da yazılarıma ulaşabilirsiniz. :)

0 yorum:

Yeni Başlangıçlar Mevsimi - Debbie Macomber

23:41 orta boy popcorn 0 Comments


"Sonlar,
insanı hayata bağlayan
yepyeni başlangıçlardır...

Kimi zaman hayatın karmaşasından başımızı kaldırmak, dertlerimizi geride bırakmak ya da bize zarar veren alışkanlıklarımızdan kurtulmak için bir yol bulmaya çalışırız. Ve bu arayışta en büyük yardımcımız dostlarımız olur; sadece iyi değil kötü günde de yanı başımızda duran ve her sonun bir başlangıca vesile olduğunu hatırlatan can dostlarımız…

Sihirli bir dokunuşa ihtiyaç duyan insanların yaşadıklarını sımsıcak bir dille anlatan bu roman, bizleri umut aşılayan bir dünyanın içine çekiyor."


Bu seriyi bitirmeden gerçekten rahat edemeyeceğim. Başka kitapları araya sokuyorum ama yine de aklım seride kalıyor. Daha da üç kitap var bitmesine ama üst üste sıkabiliyor. O yüzden bir süre ara vermeyi planlıyorum. Tonla kitap var zaten okunmayı bekleyen. Bu kitap da finallerden dolayı baya süründü elimde, belki 1 ayı bulmuştur bitirmem. Yeri gelmişken ufak bir eleştiri yapayım, her kitap en az 450 sf ve bu kadar kalın olmalarına hiç gerek yok bence. Evet, kalın olmasına rağmen çok akıcı ve sıkmayan kitaplar ama yine de bir yerde çok sıradan olaylara dönebiliyor anlatılanlar.. 300-350 sayfada gayet bitebilirmiş. Her neyse. Kısaca yorumuma geçeyim daha da uzatmadan. 

Kitap her zamanki Debbie Macomber kitabı. Yine gayet akıcı, hayatın içinden karakterler içeren okurken size her duyguyu hissettiren bir kitap. Ayrıca bu kitapla Blossom Street'e dönüyoruz. Yine Lydia esas karakterimiz. İlk kitaptan bildiğimiz Alix de var. Bir Dilekle Başladı Her Şey kitabından tanıdığımız Anne Marie diğer bir karakterimiz. Bryan ve Phoebe adlı iki yeni karakter ekleniyor bir de. Yine hepsinin ayrı ayrı hayatlarına tanık oluyoruz.. Bu arada, o Clark nasıl yüzsüz bir insandır! Okurken nefret ettim!!

Lydia evlat edinmek istiyor, Alix anne olma düşüncesiyle boğuşuyor, Phoebe ve Ryan da hayatlarında bir şeyleri değiştirmeyi amaçlıyor. Bu karakterler, Lydia'nın açtığı "Alışkanlıklarını Örgüyle Bırak" temalı örgü kursuna katılıyorlar ve hikaye böyle başlıyor.. Açıkçası karakterler fazla renkli değildi bence. Sadece Alix biraz değişken bir karakter, diğerlerini fazla sıradan buldum. Tabi yine de kaç kitaptı okuyunca, artık hepsini tanıyorsunuz ve içinizden biri oluyorlar. :) Lydia özellikle.

Yer yer güldüren, yer yer hüzünlendiren bir kitaptı ve bittiğinde yine Macomber kitapları sonrası hissettiğimiz huzur ve mutluluğu hissettim. Bu kitaplar kesinlikle insana "umut" veren kitaplar ve hayatın farklı yönlerini biz okuyuculara gösteriyorlar. Sıkıcı olmadığından emin olabilirsiniz. 

Tek şikayetim, çiftlerin biraz düz anlatılması ancak bu bir romans kitabı vs.. olmadığı için bunu doğal karşılamak da lazım bir yerde. Yine de Brad&Lydia'yı veya Jordan&Alix'i daha "çift gibi" okumak isterdim. Aralarındaki ilişkiler biraz yüzeysel işlenmiş. Daha çok annelik, arkadaşlık, hayata tutunma gibi duygulara önem veriyor yazarımız..

Fazla uzun bir yazı yazdım fark etmeden. Özlemişim bloguma yorum yazmayı. :) Herkese tavsiye edebileceğim bir kitap hatta seri. Bu seri gerçekten insana değişik duygular tattırıyor. İlgisini çekmeyenler bile bir şans vermeli diyorum. Okuyanlarınız varsa, yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar! :)

0 yorum:

Bu aralar neler dinliyorum? #2

19:01 orta boy popcorn 2 Comments


Herkese merhabalaaaaar! :)) Madem yazmak istediğim şeyler hep uzun yazılar, ben de hiçbir şey yazmamaktansa kısa kısa yazılar paylaşayım dedim. Uzun zamandır da "Bu aralar neler dinliyorum?" postu paylaşmamıştım. O yüzden, ikinci yazıyla karşınızdayım. :)

Malum; yaz demek bir yerde de birçok yeni albüm ve single demek! Son dönemlerde her gün yeni bir albüm çıkıyor.. Birçoğu benim de sevdiğim isimlerin ve hepsini dinleyebildiğimde, albüm yazılarını da yazacağım ama şimdilik bakalım bu ara ben en çok kimleri dinliyormuşum. Önceki yazımda olduğu gibi, yine altı şarkı paylaşacağım. 


1) American Authors / Best Day of My Life: Bu şarkıyı ilk olarak bir telefon reklamında görmüştüm ve melodisi çok hoşuma gitmişti. Ufak bir arama sonucu şarkıyı buldum ve o zamandan beri keyifle dinliyorum. Birçok yarışmada da seslendirildi. Tam bir yaz şarkısı olmuş bence. Ayrıca grubun yeni albümü de çok yakında çıkıyor, ilgilenenlere!


2) Dan + Shay / 19 You + Me: Country müziği çok severim. Ve mümkün olduğu kadar farklı kişiyi dinlemeye çalışıyorum. Bu şarkıyı da Youtube'da birinin yaptığı bir coverda bir görmüştüm ve çok beğendim. Solistlerin sesi gerçekten güzel ve özellikle nakarat kısmı sürekli dilimde. Ayrıca, klibine de bayıldım! Bu sıcak yaz günlerinde içimi açıyor. :)


3) Jennifer Nettles / That Girl: Jennifer Nettles ile ilk olarak bu seneki American Idol finalinde tanıştım. Yarışmacılardan birine eşlik etmişti ve ses tonuna aşık oldum resmen. Kendine has ama çok güzel bir sesi ve tarzı var. Bu şarkı da son çıkan parçasıymış ve nakaratı aklımdan çıkmıyor. Tavsiye ederim. :)


4) John Legend / All of Me: Bu şarkı için ne denilebilir ki? Kesinlikle harika. Ve evet, hala bıkmadım. Bıkacak gibi de değilim. Ama şarkıyı popüler olduktan daha sonra sevdiğimi söyleyeyim. Böyle bir huyum var, şarkı çıktıktan aylar sonra aşık oluyorum. :) Özellikle sözleri gerçekten çok ama çok güzel bence, mutlaka bir bakın. Çok da dinlendirici bir şarkı, John'un ses tonu çok farklı. :)


5) Pharrell Williams / Gust of Wind: Pharrell'in son albümüne öyle aman aman bayılmadım açıkçası. Ama gerçekten çok severek dinlediğim üç-dört şarkı var ve bu da onların başında geliyor. Özellikle spor yaparken, sizi alıp götürüyor. Her zamanki Pharell müziği ve keyifli bir parça. Ama biraz fazla uzun buldum, bu kadar uzatmasına gerek yokmuş. En yakın zamanda klip bekliyorum. :) Bu arada; bilmeyenlere söyleyeyim, Pharrel yeni sezonda "X Factor U.S." de koçluk yapacak. Bakalım Usher'ın yerini doldurabilecek mi?


6) Indila / Dernière Danse : Eh, bu şarkıyı da artık duymayan kalmamıştır herhalde. Başta fazla abartıldığını düşünmüştüm ama dinledikçe gerçekten dinleyesi geliyor insanın. Bırakamıyorsunuz. Ayrıca, kızın sesi çok güzel. Bir de Fransızca öğrendiğimi düşünürsek, şarkının beni bu kadar etkilemesi doğal. Fransız şarkıları hep sevmişimdir zaten ve bu da çok iyi bir örnek. Tüm şarkıları dinlemesem de, albümün de aynı güzellikte olduğunu söyleyebilirim. Hala dinlemeyen varsa, kınıyor ve hemen playe basmasını tavsiye ediyorum. :)

Evet, bu aralar en çok bu altı şarkıyı dinliyorum. Aslında bir-iki tane daha vardı eklemek istediğim ama madem altı ile başladım, öyle gitsin dedim ve eklemedim. Onları da birkaç hafta içinde yeni bir "Neler dinliyorum?" postunda paylaşırım. Umarım, bilmeyenlerin hoşuna gider veya bilenlerin güzel zaman geçirmesini sağlar şarkılar. Sonraki yazıda görüşmek üzere! Dilerim, çok kısa süre sonra. :)

2 yorum:

Critics Choice TV Ödülleri 2014

16:56 orta boy popcorn 0 Comments

Uzun süre sonra bloguma geri dönüyorum.. Finaller bitti ama sırada bütler var, malesef. Ama onlara çalışmaya başlamadan, bir haftadır dinleniyorum. Hiçbir şey yapmıyorum desem yeridir. Ne dizi izledim ne film. Sadece boş boş oturuyorum. :) Ama 1-2 film izledim bu süreçte ve bitirdiğim kitaplar var. Yorumlarımı en kısa sürede paylaşacağım umarım..

Geçtiğimiz günlerde dördüncüsü düzenlenen Critics Choice'un kazananları belli oldu. Emmy ile oldukça farklı kararlar verdiklerini söyleyeyim. Kazananlar genel olarak çoğu kişiyi memnun etmiş, içlerinde izlemediğim diziler çok açıkçası. Bazılarına başlamayı planlıyorum. Aranızda benim gibi dizi arayışında olanlar varsa, belki kazananlar bir fikir verebilir. Buyrunuz kazananlar:

KOMEDİ
DİZİ Orange Is the New Black (Netflix)
ERKEK OYUNCU Jim Parsons | The Big Bang Theory (CBS)
KADIN OYUNCU Julia Louis-Dreyfus | Veep (HBO)
YARDIMCI ERKEK OYUNCU Andre Braugher | Brooklyn Nine-Nine (NBC)
YARDIMCI KADIN OYUNCU Kate Mulgrew | Orange Is the New Black (Netflix) ve Allison Janney | Mom (CBS)
KONUK OYUNCU Uzo Aduba | Orange Is the New Black (Netflix)
DRAMA
DİZİ Breaking Bad (AMC)
ERKEK OYUNCU Matthew McConaughey | True Detective (HBO)
KADIN OYUNCU Tatiana Maslany | Orphan Black (Space)
YARDIMCI ERKEK OYUNCU Aaron Paul | Breaking Bad (AMC)
YARDIMCI KADIN OYUNCU Bellamy Young | Scandal (ABC)
KONUK OYUNCU Allison Janney | Masters of Sex (Showtime)
TV FİLMİ & MİNİ DİZİ
TV FİLMİ The Normal Heart (HBO)
MİNİ DİZİ Fargo (FX)
ERKEK OYUNCU Billy Bob Thornton | Fargo (FX)
KADIN OYUNCU Jessica Lange | American Horror Story: Coven (FX)
YARDIMCI ERKEK OYUNCU Matt Bomer | The Normal Heart (HBO)
YARDIMCI KADIN OYUNCU Allison Tolman | Fargo (FX)
REALITY Cosmos: A SpaceTime Odyssey (National Geographic)
REALITY – YARIŞMA Shark Tank (ABC)
REALITY SUNUCUSU Neil DeGrasse Tyson | Cosmos: A Spacetime Odyssey (National Geographic)
TALK SHOW The Tonight Show Starring Jimmy Fallon (NBC)
ANİMASYON Archer (FX)
LOUIS XIII GENIUS ÖDÜLÜ Ryan Murphy

0 yorum:

BİR MİM YAZISI

23:24 orta boy popcorn 5 Comments

Hepinize upuzun bir aradan sonra merhaba! Blog için özellikle çok uzun bir ara oldu. Sınavlar haftalardır yedi bitirdi beni resmen! 3 haftadır finaller devam ediyor, 3 hafta sınav mı olur diye isyandayım! Finallerden önce de aradaki sadece 2 haftacık arayı saymazsak vizeler vardı.. Yani ne durumdayım siz anlayın. Üstüne çalışıp da güvendiğim derslerin sınavları bile kötü geçince, intiharın eşiğine geldim. Bütlerle uğraşmak zorundayım bir de.. Bir daha ne zaman yazabilirm bilemiyorum ama en azından şu 1-2 biraz nefes alıp, ara vermeyi planlıyorum. Neyse, fazla uzun bir giriş oldu. :)

Bu "mim" in ne olduğunu bir türlü kavrayamadım ama eğlenceli bir şey olduğu kesin! Yazılarını keyifle okuduğum Zamska da beni mimleyince, ben de dahil oldum bu olaya. İlk mimim hayırlı uğurlu olsun! :)

Hadi başlayalım o zaman!

Blog açma hikayeniz nedir?
Aslında bu fikir uzun süredir kafamda vardı. "Blog açacağım bir gün." demiyordum ama hep istiyordum böyle bir şeyi. Yazmayı da severim. Ayrıca sosyal medyada düşüncelerinizi paylaşsanız bile, fazla uzatamıyorsunuz malum. Geçen yaz talihsiz bir kaza sonucu bileğimi çatlattım ve 1 ay evde alçı ile kalınca, bol bol boş vaktim oldu ve blogu da o zaman açtım. 

Blog isminiz nereden geliyor? Neden bu isim?
Blog açmaya karar verdikten sonra, günlerce isim düşündüm. Ama aklıma gelenlerin birçoğu önceden alınmıştı ve blogger izin vermedi. Beni ve blogu anlatan bir şey olsun istedim ama aklıma gelen bazı şeyleri de biraz tuhaf buldum.. Kahve bağımlısı olduğumdan önce kahve ile ilgili bir şeyler düşündüm ama sonra ondan da vazgeçtim. En sonunda, sinema aşığı bir insan olduğum için aklıma bu isim geldi. Birkaç arkadaşım da onaylayınca aldım ismi. Ama hala tam olarak emin olduğum söylenemez açıkçası. :)

Hangi mevsimi seversiniz?
YAZ! SUMMER! Güneş varsa, ben de varım! Anında modum değişiyor. Yaz çocuğu olmamdan da kaynaklanıyor olabilir bu.

Bu mevsim size neyi çağrıştırıyor?
Tatil, her yerde gezen cıvıl cıvıl insanlar, dondurma, kat kat giyinme derdinden kurtulma, elbise, diziler-kitaplar.. Kısacası sevdiğim birçok şey. Ama son senelerde bütleri de çağrıştırıyor. :(

Kırmızı ruj mu eyeliner mi?
İkisini de ayrı ayrı çok severim. Ayırt etmek çok zor. Özel günlerde kırmızı rujun yeri başkadır ama eyeliner da favori makyaj ürünlerimden.

Blog yazmak sana ne kazandırdı?
Her şeyden önce, birçok eğlenceli blogger ile tanıştım. Çok severek yazılarını okuduğum, fikir paylaşımında bulunduğum birçok kişi oldu. Genel kültürüm gelişti, son çıkan kitaplardan vs.. daha kolay haberdar oluyorum bu sayede. Canım sıkıldığında bir şeyler yazıp, kafamı boşaltabileceğim bir yer oldu. Ve gelen bir tanecik yorumla bile ne kadar mutlu olduğumu gördüm. :)

Kitap okumak mı bir şeyler yazmak mı?
Yazmayı severim ama üşenmezsem. Kitap okumak ise her daim vazgeçilmez! 

Şiir mi roman mı hikaye mi?
Kesinlikle roman! Malesef özellikle şiirle hiç aram yok. Gerçekten çok güzel okuyan kişilerden dinlediğimde çok hoşuma gidiyor veya çok beğendiğim şiirler var ama özellikle şiir okumak vs.. çok sıkıyor beni.. Keşke sevebilseydim. Hikayeler ise, güzeller ama asla yetmiyorlar. Ki romanlar bile bazen yetmiyor. :)

En çok etkilendiğin film?
Böyle "en"li sorulara oldum olası cevap veremem. Çok kararsız bir insanım çünkü. Ama Titanic'in yeri ayrıdır, ne kadar izlesem bıkmam. Verdiği duydu bambaşkadır ve sinemaya ilgi duymamı sağlayan filmdir belki de. Bir de "The Prestige". Beni en çok şoka uğratan, etkileyen filmdir belki de. İzlemeyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum.

Hangi tür kitap/film?
Korku filmi dışında her filmi izlerim ama özellikle romantik-komedi ve fantastik,aksiyon türleri favorim. :) Ama insanı düşündürten, şaşırtan her filme saygım büyük. Kitapta ise; fantastik ve yetişkin türleri en çok okuduğum türler. 

Öğrenci olmak mı iş hayatı mı?
Henüz iş hayatını yaşamadığım için buna vereceğim cevap pek gerçekçi olmaz. Ama şu son zamanlarımı düşününce, öğrenciliği bitirmek için gün sayıyorum. İş hayatı çok yorucudur eminim ve öğrenci olmanın rahatlığı ayrı, evet katılıyorum birçok kişiye ama yine de o sınav stresini yaşamamak, bence büyük güzellik. 

Kitap okumak mı film izlemek mi?
Kesinlikle ayıramam. İkisini de çoook seviyorum çünkü. Ama filmler en az 1.5 saat olduğundan, bazen üşenebiliyorum. Açıp 30-40 sf kitap okumak çok daha kolay.

Klasik giyinmek mi spor giyinmek mi?
Yerine göre diye cevap vermek istiyorum. Ama klasiğe daha meyilli olduğum bir gerçek. Annem hep klasiğe yöneliyorsun der hatta alışveriş yaparken, özellikle iş kıyafetlerinin hastasıyım. :)

Almaktan asla vazgeçmeyeceğiniz şey ne?
Kitap ve takı-toka.

En sevdiğin yemek nedir?
İskender ve Mantı. İkisi de dünyanın güzelleşmesinin baş sebepleri bence.

En sevdiğin dizi?
Şu aralar dizilerimi baya bir aksattım. Eskilerden, Lost ve özellikle One Tree Hill favorilerimdir. One Tree Hill'i hala izlemeyen varsa, kaç sezon olmasına bakmadan mutlaka başlasın derim. Hala sıkıldıkça izlerim, beni duygu olarak bu kadar etkileyen bir dizi yok. Muhteşem tek kelime ile, hem cast seçimi hem müzikleri ile.. Şu an yayınlananlardan ise, Once Upona A Time diyorum. İlk sezondan bu yana bayılarak izliyorum, çok orjinal bir senaryo ve en önemlisi muhteşem oyunculuklar! Hele bu sezonun ikinci yarısında dizi zirveye tırmandı resmen!

Özel bir yeteneğin olsa bunun ne olmasını isterdin?
Işınlanmayı çok isterdim, istediğin an istediğin yerde olabilmek mükemmel olurdu. Onun dışında, zihin okumak ve görünmezlik arasında gidip geliyorum. :)

Hasta olmanın en kötü yanı nedir?
Kendini kötü hissetmek.

Alınacak listen var mı? İlk 5'i nedir?
Kulaklığım bozuldu, yeni bir kulaklık almam lazım. Tabi ki alınacak kitaplarım var. :) Yaz için birkaç yeni kıyafet istiyorum. 4 ve 5'i bulamadım valla, şu an düşündüklerim bunlar.. Ama yeni filmlere, yeni takılara asla hayır demem. :)

İlk aldığın makyaj malzemesi nedir?
Hiç hatırlamıyorum ama muhtemelen ojedir. Ve göz kalemi, ortaokulda özellikle baya meraklıydım renkli renkli kalemlere..

Ve bitti. :) Biraz zorlandım bazı sorularda, kararsızlık zor arkadaşlar. :) Açıkçası tek tek kimler mimlenmiş bakamadım hiç, o yüzden aklımdakileri mimliyorum. 3-4 kişiyi mimlesek yeter herhalde. Özelliklerin videolarını çok sevdiğim Kitap Aşığı, blog dünyasının en bilgili isimlerinden ve batmama sebep olan kişilerin başında gelen Kitab-ı Sevda, yazılarını ilgiyle takip ettiğim Büyülü Ayraç, kitap tanıtımlarını çok sevdiğim Kitap Hayvanı'nın Günlüğü ve her konuda çok güzel yazılar yazan Geveze Kitap Kurdu . Sizleri mimliyorum. :) 

Uzun zaman sonra yazı yazmak güzel oldu, özledim blogumu ve sizleri. Umarım, en kısa sürede geri dönebilirim. Beni mimleyen Zamska'ya tekrar teşekkürler. Eğlenceli bir işmiş aslında. :) Hepinize keyifli okumalar! :)

5 yorum: