BATMAN V SUPERMAN: ADALETİN ŞAFAĞI

15:17 orta boy popcorn 0 Comments

Yeni bir film yorumuyla hepinize yeniden merhaba! Bu filmi aslında çıkar çıkmaz izledim, malum büyük bir merakla bekleniyordu. Ben o kadar büyük heyecanla beklemiyordum ama yine de merak ediyordum tabi. Fragman "malesef" filmin gidişatını direkt gösterdiğinden, bu iki kişinin savaşı olayına zaten pek inanmamıştım ve beklentiye girmemiştim. İyi ki de girmemişim. 

Filmde hem Batman'in bakış açısını hem Superman'in bakış açısını görüyoruz. Superman yani Clark, kimsenin gerçek kimliğini tanımadığı bir yerde çalışıyor ve sevgilisiyle yaşıyor. Bir yandan da dünyayı kurtarma işini sürdürüyor. Batman ise, filmde gösterilene göre yaptığı savaşlarda oldukça ağır darbeler almış ve yıpranmış. Daha da karanlık, içine dönük biri olmuş. Superman'in yine bir kurtarma operasyonu sırasında, işin çığrından çıkması ve yaşananlar sonucu artık herkes onun gerçek görevini ve bir üstün insanın dünyaya yaptıklarını sorgulamaya başlıyor. Batman de bunlardan biri. Kendi bakış açılarından düşündüğümüzde, iki tarafı da haklı bulabiliyoruz. Bu olayların ortasında kalıp, suçsuz yere ağır yaralanan bir çocuğu kurtarması; Batman'in daha da gözlerini açıyor ve artık bir şeyler yapma gereği duyuyor. Bundan sonrası da zaten malum kapışma hazırlıkları..
Yalnız şunu atladım. Bu filmde ilk kez, kısa kesitler halinde de olsa Batman yani Bruce'un çocukluğunu görüyoruz. Ailesinin nasıl öldüğünü görüyoruz ilk kez. Nolan filmlerinden farklı olarak bu var ve güzel olmuş bence bunu göstermeleri. Küçük Bruce'a gerçekten çok üzüldüm. Tüm bu olaylar içinde, Superman kabuğuna çekilmeyi tercih ediyor ve bir süre her şeyden uzaklaşıyor. O da ailesiyle konuşuyor bu süreçte, kendi misyonunu sorguluyor. Lois tabi her zaman yanında ve ona destek oluyor. Filmde de önemli bir rolü var Lois'in. Çünkü, her şey Clark'ın onu kurtarmasıyla başlıyor. Bunu ilk başta neden yazmadım ben de bilmiyorum. :) Superman'in tek bir kadın için savaşın ortasına inmesi ve sonrasına olanlar, herkesin dikkatini çekiyor tabi. Bir yandan, Lex Luthor adlı çok önemli bir karakterimiz var. Ki cidden ağır psikopat ama oldukça zeki bir karakter. Jesse Eisenberg, bence çok güzel canlandırmış. Filmdeki en iyi oyunculuklardan birini çıkarmış. Sevmesem de, nefret edemedim karakterden. Renkli bir kişilik olmuş.:) Lex de, çok kilit bir isim film açısından. Adam dediğim gibi, tam psikopat ve tek derdi kendi çıkarları! Zekasını da kullanarak, çok güzel bir şekilde birbirine düşürüyor iki kahramanımızı. Ki bu fragmanı izleyenler için, spoiler olmayacaktır. Ortaya uğraşmaları gereken, daha büyük bir düşman çıkıyor.

Daha fazla anlatmayayım, iyice spoilere boğmayayım burayı. :) Genel konu ve gidişat böyle yani. Ayrıca, DC evreninde çok önemli bir yeri olan Wonder Woman ile de ilk kez burada tanışıyoruz. Ben çok sevdim, Gal Gadot çok uymuş role! O amazon kadını edası var ama aynı zamanda zarif ve çekici kadın imajı da var. Onun hikayesine pek giremedik tabi ki ama ileride göreceğimiz birkaç kahramanı daha kısacık da olsa görme şansımız oldu filmde. Aslında, gerek var mıydı bilmiyorum. Biraz kafa karışıklığı olmuş olabilir bilgisi olmayanlarda ama hani çok da kötü olmamış. Kararsızım bu konuda.
Alfred, hiç bizim bildiğimiz Alfred gibi değildi. Açıkçası sevmedim ki zaten oldukça az sahnesi vardı. Bana biraz soğuk geldi, Bruce ile arasındaki o güçlü bağı hissedemedim. Nerede Jeremy Irons nerede Michael Caine! Canım Alfredimdi benim, en sevdiğim karakterlerdendi. Umarım, diğer filmlerde daha farklı ve iyi işlerler onu.
Superman rolünde Henry Cavill'i zaten ilk filmden beğenmiştim. Role çok iyi uymuş bence, hiç sırıtmıyor. Birazcık Clark kimliğinden çok Superman kimliğine odaklanılmış, belki bu biraz farklı olabilirdi. Biraz eğlenceli ve normal Clark izlemek isterdim. Ben Affleck için ise, fazla bir şey demeyeceğim. SEV-Mİ-YO-RUM! Adama hiçbir gıcıklığım yok ama çok da sempatik bulamıyorum ve oyunculuğunu da beğenemiyorum. Çok kötüydü diyemem tabi ama donuktu, soğuktu, Batman'in o ağırlığını hiç göremedim onda. Tamam daha sert ve karanlık bir Bruce var bu filmde ama yine de o sertliği bile tam verememiş sanki. CHRİSTİAN BALE! NEREDESİN TEK BATMANİM! Bir kere Affleck'in o ses tonu bile beni rahatsız etti, o kadar alışmışım ki Bale'e. Bu konuda çok dertliyim yani. Yine de, öyle izlettirmeyecek bir şey yok tabi. Abarttım biraz. :)

Film, aksiyon anlamında iyiydi. Görselliğe falan artık girmeye gerek yok zaten bu bütçeyle. Ama senaryo çok büyük sıkıntıydı bence. Bir kere, çok kopuk kopuktu sahneler. Sanki bir şey oluyor, sonra hemen o bitmeden başka bir sahneye geçiliyor falan. Batman-Superman ve Clark-Lois diyalogları bana yetersiz geldi. Derinlik yoktu pek. Ayrıca; ikisinin kapışması da oldukça sıradan son buldu bana kalırsa. Evet, güzel bir detaydı ve ben de unutmuştum bir an ve şaşırdım. Güzel düşünce ama yine de bir kelime midir tüm o hazırlıkları sona erdiren diyor insan? Hani birkaç bir şey daha olsaydı keşke. Batman ve Superman'in savaş sahneleri de güzeldi bu arada, beğendim. Mesela film boyunca dikkatimi çeken ve en sevdiğim şeylerden biri de, ikisini de diğerine göre bariz üstün göstermediler. Bir baktık Superman bitti bitecek, bir baktık tekrar ayakta Batman güçsüz.. İyi olmuş bence böyle yansıtmaları.
Ayrıca, müzikler de gayet güzeldi. Filmin diğer bir sevdiğim noktası.
Yine baya döktürdüm. Kısacası; senaryosu kusurlu, aksiyon ve seyir zevki açısından güzel ama derinliğin pek olmadığı bir film olmuş bence. Sinemada izlenmeli evet. Kaçırdıysanız da izleyin. Gelecek filmleri de merak ediyorum, nasıl bir yön izleyecekler merak ediyorum. Ama hani biraz da "izlemiş olmak için" izleyeceğim. Büyük merakım yok. Ama Wonder Woman'ın filmini çok merak ediyorum, onun hikayesi heyecanlı duruyor oldukça. Bu senaryo işine de umarım bir el atarlar. Marvel'da da bazen senaryo sıkıntıları oluyor biliyoruz ancak orada daha bir bütünlük oluyor en azından. Bu arada; filmin IMDB sayfasına ulaşmak için, tıklayın.

Siz filmi izlediyseniz nasıl buldunuz? Ben ne filmi dibe sokanlardanım ne de bayılanlardan. Siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum. Şimdilik benden bu kadar, herkese şimdiden harika bir hafta sonu dilerim! :)

0 yorum:

21.İZMİR KİTAP FUARI

15:18 orta boy popcorn 0 Comments

Herkese uzun bir aradan sonra yeniden merhaba! 20 gündür bloga yazı girmediğimi fark ettim. Bekleyenler için üzgünüm. Aslında belli bir nedenim de yok ama fuar, birkaç halletmem gereken şey ve işten ayrılma süreci derken bir türlü yazamadım. Bir pembe diziye bağımlı olup sabah akşam onu izlediğimi eklemeyeceğim................... :)
Neyse, dönüşü güzel bir fuar yazısıyla yapayım dedim. Aslında 3 kez gidecektim ama son gün ani bir işim çıkınca gidemedim. Çok üzüldüm tabi. Daha göremediğim kişiler, alamadığım kitaplar vardı. Artık yapacak bir şey yok, kitapları internetten alabilirim umarım en kısa sürede. Fuara zaten listeyle gitmem ama insan dönüşte alırım veya biraz dolaşayım derken en önemli alacaklarını unutabiliyor. Bu sene çalışma ihtimalim de vardı biliyorsunuz ama olmadı ne yazık ki. Biraz geç girişimde bulunmam bunda etken oldu galiba. Seneye bakacağım artık..

Daha da uzatmadan, fuara geçeyim. İzmir'deki fuar hep ayrı benim gözümde. Diğerlerinde bulunmasam da fotoğraflar, ortam ve hava koşulları düşünüldüğünde çok güzel bir hafta oluyor. Yılın en mutluluk verici haftalarından biri! Bu seferki bir açıdan daha da güzeldi. Çünkü, ilk kez bu kadar blogger-booktuber fuardaydı sanırım. Eren ilk kez geldi, Nihan öyle.. Ama bir açıdan da açıkçası daha kötü buldum. Bu sene daha bir sönük geldi bana fuar. Ne bileyim, yine çok kalabalıktı ama o izdiham yoktu geçen seneki. Veya bazı kitap satan kişiler çok suratsızdı falan.. İnsanlar birbirleriyle daha çok konuşuyordu sanki. Bana mı öyle geldi bilmiyorum. Gidenler düşüncelerini yazarsa çok sevinirim bu konuda. :)

İndirim konusu zaten bambaşka bir boyut. Malesef her sene daha da azalıyorlar, şaka gibi! Normalde fena indirim yapmayan Yabancı bile bu yıl %25 civarında kalmış. Artan kitap kaliteleri ile onlar da Pegasus ile yarışmaz umarım. Pegasus'a zaten girmiyorum. Ephesus da öyleydi. Artemis desen hep öyleydi. Martı çok iyiydi yine. 10 TL idi sanırım kitapların çoğu. Parodi çok iyiydi, Karanlık Zihinler Serisi'nin iki kitabını 20 TL gibi süper bir fiyata aldım. Arkadya'da 12 TL idi ama kararsız kalıp alamadım hiçbir şey. Arkadya Bitter'den bir şey denemek istiyorum ama hangisini alsam bilemedim. Önerisi olan? GO! Kitap yine güzeldi ama umarım onlar da artık yeni kitaplarını çıkarır. Fuarın ikinci hafta sonu daha çok yeni kitap gelmiş zaten, ben kaçırdım malesef.

Eren'le sonunda tanışabildim! Videoda ne görüyorsanız aynısı arkadaşlar! Çok sıcakkanlı, çok yardımcı. Nihan'la kısa konuşabildim malesef, çok yoğundu. Onur Abla her zamanki tatlılığındaydı. :) Ecmel desen öyle ama o da yoğundu. Pegasus'un durumu malum.. Daha birçok kişiyle görüştüm. Hatta bazılarının bookstagram olduklarını sonradan öğrendim, kötü oldu tabi. Artık seneye daha çok konuşabilirim umarım herkesle..Bu arada, çekildiğim fotoğraflar blogun instagramında mevcut. :)

Peki bakalım neler aldım? Dediğim gibi; kesin alırım dediğim birkaç kitabı alamadım o karmaşada. Cress ve Winter mesela! Ama Artemis'de neredeyse indirim olmadığından, pek üzülmedim!Unuttum resmen. 3.ye de gidemedim. Kargalar Meclisi'ni almayı unutmama üzüldüm ama. Ayrıca hiç aklımda olmayan birkaç kitap da geldi benimle. Fuarın olmazsa olmazı zaten bu durum. Tek tek değil direkt instagramıma (ortaboypopcorn) attığım fotoğrafları paylaşacağım burada:
Alttakiler ilk gidişimde aldıklarım. Kuzenimle kapanışa yakın gidince, pek bir şey anlamamış ve çok az kitap alabilmiştim. Eksik Parça'nın 2.si yokken 3.sünü almışım hatta. :D Karmakarışık'ı okumadım ama Darmadağınık'ı aldım yine de. Severim kesin. Eleanor&Park için sonunda diyorum! İlk aldığım kitap oldu zaten Pegasus'tan. Beni Yakma da yoktu bende, orjinalinden okumuştum dayanamayıp ama şimdi seriyi tekrar okurum. Warner'ı özledim hem. :) Zevk ve Acı da Günahlar ve İğneler'in devamıymış, ben tam görevliye bu serinin devamı çıkmayacak mı dediğimde gördüm. :D Baya uzun sürdü çıkması. Bu seriyi okuyan çok az sanırım, konusu ilginç diye almıştım. Pek yorum göremedim ama severim umarım. İyi Kız da 10 TL olunca ve konusu da ilgimi çekince aldığım bir kitap oldu. Son dönemde çok görüyordum okuoku'da falan.

Üsttekiler ise ikinci gidişimde. Vurgun orada oldu zaten, baya kollarım koptu taşırken! Annem olmasa daha da alırdım valla. Yabancı'yı topladım gibi ama en az o kadar daha alacağım vardı. Kupa Altılısı, Işıltı, Minnettar ve Köprü'yü de mutlaka alacağım mesela, çok indirim olmayınca fuardan alamadım. Meleklerin Kanı'na artık rahatça başlayabilirim ama seriye aşık olurum sonra diğer kitapları işkence içinde beklerim diye korkuyorum. Göz attığım kadarıyla efsane gözüküyor çünkü. Ve 3.kitaptan sonra Raphael&Elena'ya baya ara veriyormuş sanırım yazar, bu beni yıktı tabi. :( Dünyanın En Şanslı Kızı konusunda kararsızdım ama Eren Kayıp Kız'dan falan iyi deyince, aldım dayanamadım. O kadar çok ayraç koydular ki, istemesem de al lütfen diyerek verdiler. Çantalar süper ayrıca. :) Birçok yayınevinden kitap satan yerler oluyor ya, o gördüğünüz Aylardan Aşk'ı oradan aldım ve 5 TL idi. Şaka değil! İnanamadım. Merak ediyordum çok uzun zamandır, 5 TL olunca kaçırmadım. Belki sevmem diye almadım devamını ama şimdi keşke alsaymışım diyorum o fiyatı görmüşken. Kızıl Kraliçe çevirmeninden imzalı alındı. :) Sonunda, okumayan bir ben kalmıştım. Altın Oğul'u da aldım sonunda ve artık Kızıl Yükseliş'i okuyabilirim. Çok merak ediyorum. Sonsuzluğun Kıyısında ile ilgili şöyle üzüldüğüm bir nokta var. Hiçliğin Kıyısında'yı ben ciltsiz almıştım. Şimdi biri ciltli biri ciltsiz kötü oldu ama sırf onun için de tekrar alacak halim yok. Mucize'yi içim kaldırmaz diye almıyordum ama Onur Abla al al al diye o kadar ısrar edince aldım. :D Ben Earl ve Ölen Kız'ın kapağına da aşık oldum ayrıca. Karanlık Zihinler'in son kitabını alamadım, yan kitabı oluyor sanırım. Artık o da internetten alınacak. Gölgedeki Işığım da sonunda çıkmış, ilk kitabı unuttum bile. Tekrar okumam gerekecek. Gazap Üzümleri'ni de uzun zamandır merak ediyordum. Biraz gözümü korkutsa da, almak istedim. Bu fuar pek klasik almadım, evde çoğu var ve diğerlerinden para kalmadı malesef. :D

Evet, benim fuar maceram böyleydi. Baya uzun oldu farkındayım ama neredeyse 1 aydır yazmamamın acısını çıkardım. Siz bu kitaplardan hangilerini okudunuz ve nasıl buldunuz? İlk hangisinden başlayayım sizce? Fuara gidenler varsa, neler aldınız? Yorumları bekliyorum. Bu arada; snapchat'te uzun uzun anlatmıştım fuarı ve aldıklarımı. Fuardan görüntüler de vardı. Kaçırmamışsınızdır umarım, beni orada da "asenagunkaya" adı ile eklemeyi unutmayın! Herkesin haftası çok güzel geçiyordur umarım, sonraki yazıda görüşürüz! :)

0 yorum:

TAVSİYE SERİLER / ATEŞ SERİSİ - KAREN. M. MONİNG

10:11 orta boy popcorn 2 Comments

Selam herkese! Bu seriye çok istekli başlamıştım, bir yandan okuyup burada yorum olmayan serilerimi de yorumlamış olacaktım ama devam edemedim uzun süredir. Biraz ayrıntılı yazılar olduğu için, yazmak zor oluyor. Ama bugün devam ediyorum ve en en en en sevdiğim serilerden biri olan "Ateş Serisi" ni yazıyorum. Ne yazık ki, ülkemizde değeri hiç bilinmeyen ve yayınevlerinin elinde heba edilen bir seri. Oysa okuduğum en sağla serilerden biri. Umarım, yazım sayesinde bir kişinin de olsa seriyi okumasını sağlayabilirim. Bu seriyi herkes duysun, herkes bilsin! :) 

Fantastik bir seri. Fantastik türlü türlü birçok yaratık var. Bambaşka bir dünya yaratmış yazar. İrlanda'da geçiyor ama bu yaratıklar da şehrin göbeğinde dolaşabiliyor! Yazarın bu yarattığı dünyaya ve onu işleyiş biçimine hayran oluyorsunuz bir kere. Konu da şu şekilde; MacKayla Lane, pembe hastası normal bir yaşamı olan bir genç kız. Bir gün, ablası Alina'nın ölmesiyle tüm hayatı değişiyor. Ablasının ölümünün peşini bırakmıyor ve İrlanda'ya gelerek araştırmaya başlıyor. Ve ablasının öldüğünü değil, öldürüldüğünü fark ediyor. İşte bu noktadan sonra katili aramaya başlıyor ve bir kitapçıya girmesiyle birlikte bambaşka bir boyuta taşınıyor işler. Kocaman bir kitapçı, o anlatırken ben de içinde olmak istedim. Kitapçının sahibi Jericho Barrons adlı bir adam. Onun da kendine has yetenekleri var ve Mac'in özel biri olduğunu hemen anlıyor. Ve ona yardım teklif ediyor. Ablasının katilini birlikte ararlarken, Mac'i hiç bilmediği bambaşka dünyalara götürüyor ve kendini keşfetmesini sağlıyor. Çünkü, Mac de aslında bambaşka biri. Aslında bir sidhe-kahini ve bundan haberi bile yok. Onun bu özelliği, çok şeye yol açıyor. Barrons, uzun süredir aradığı bir kitap olan Sinsar-Dubh'u Mac'in yardımıyla bulmaya çalışıyor.

Seri, her şeyiyle çok sağlam. Bir kere konusu çok ilgi çekici. Sadece peri veya sadece vampirlere odaklanan, klasik aşkların olduğu bir fantastik seri değil kesinlikle. Her tür fantastik canlı var. En önemlisi de Fae'ler. Bunlar, iyi ve kötü olarak ikiye ayrılmış durumda ve her yerdeler. Bunları da avlayabilenler, sadece Sidhe-Kahini olan kişiler! Karakterler yaş olarak daha büyükler ve çok daha sağlam karakterler, akılları beş karış havada değil. Bambaşka bir dünya var, tıpkı HP gibi. Yeni terimler, yeni kurallar. Başta alışmakta zorlanıyorsunuz ama sonrasında da hiç sorun olmuyor. İlk kitabın arkasında bir tanıtım kısmı vardı ayrıca. Bol aksiyonlu, okurken yerinizde duramayacağınız bir seri. Karakterler de yerlerinde durmuyor çünkü. Vlane gibi - ki neler var neler onda - birkaç yan karakter de var. Dani var, Mac'in en yakın arkadaşı hatta Buz serisinin baş kahramanı. Ama bu seride en çok Mac&Barrons okuyoruz tabi ki.

Kişiler çok iyi düşünülerek yaratılmış bence. Özgün ve dolu kişiler. Mac başta aklı havada tipik bir genç kız gibi gözükse de, hiç öyle değil. Çok yönlü ve akıllı, mantığını da kullanan bir kız. Ayrıca çok gerçekçi bence. Gerçek tepkiler veriyor, insani duyguları var. En sevdiğim karakterlerden biridir. Barrons ise.. Ah ne desem! BARRONS'U TANIMALISINIZ! Gerçekten nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama eşsiz, çok çok farklı biri. Zaten kendisi hakkında başta çok çok az şey biliyoruz. Hele ilk kitapta, "Ya bu adam kimdir, neyin nesidir?" deyip durdum. Meraktan çatlatmış yazar. Üçüncü kitapta falan birkaç şey ortaya çıkıyordu sanırım. Sert biri, kesinlikle duygularıyla yaşayan biri değil. Otoriter, kuralcı ve fazlasıyla tehlikeli biri. Mac'le olan diyalogları da çok güzeldi. Yer yer çok eğlenceli kısımlar vardı, Mac eğlenceli biri zaten. İkisi arasındaki etkileşim, bağ, iletişim her şey harikaydı gerçekten! Keşke daha çok "yakın" sahneleri olsaydı diyorum ama. İlk kitaplarda yazar ağzımıza bir parmak bal çalmaktan başka bir şey yapmamış pek.

İlk kitaplar bence kısaydı. Zaten sıkmayı bırak, kendinizi olaylara kaptırdığınızda bir çırpıda okuyacağınız bir seri. Ayrıca, sınav dönemi veya önemli bir işiniz var ise başlamayın derim. Bırakamıyorsunuz çünkü. Ben seri tamamlanınca alan şanslılardanım. Yazar öyle yerlerde bitiriyor ki kitapları, KAFAYI YERSİNİZ. Ciddiyim! Hele bir üçüncü kitap sonu hele bir dördüncü kitap sonu var ki, ciddi anlamda kitabı duvara fırlatasım gelmişti. Aslında yazarın ne kadar iyi olduğunu gösteriyor bu bize. Acımasız ama çok iyi bir yazar bence. Kalemi güçlü. Diğer kitaplarını henüz okumadım ama mutlaka okumayı düşünüyorum ileride.

Seri malesef ülkemizde mundar edildi. İlk iki kitap -emin değilim üç mü iki mi- Epsilon Yayınları'ndan çıkmıştı ancak o kadar uzadı ki devamının çıkması, yayın haklarını Artemis satın aldı ve oradan devam etti. Yazık, yıllarca seriyi bekleyenler oldu. Kafayı yemediklerine şaşıyorum, cidden büyük başarı. Ben arka arkaya okumuştum neyse ki. Sonunda öyle böyle seri tamamlandı ve bence güzel de bitti. Son kitap, kesinlikle serinin en iyisiydi. Birçok sır açığa çıktı, çok kalın ve doyurucuydu, çok heyecanlıydı. Ama tabi bana yetmedi, devam etse keşke dedim hep. Ki yazar şimdi Buz Serisi ile devam ediyor ama orada da Mac&Barrons varmış az da olsa. Tabi çok azdır kesin, Dani de çok ilgimi çekmiyor şahsen ama belki bir şans veririm.

Seri ile ilgili en büyük sorun ise, çevirisi. Malesef, oldukça kötü bir çeviri vardı ki çok üzücü bir durum. Böyle harika bir seriyi layıkıyla okuyamadık. En kötüsü; yayın hakları değişince, ilk kitaplarda kullanılan birkaç terim de değişmiş ve bu hem kafa karıştırıcı hem de sinir bozucu. Son kitapta ise iyice kötüydü çeviri. Kitabı okumayı engelleyecek boyutta değil, hani hatayı görüp geçiyorsunuz çok sık da değil zaten ama göze batıyor. Çeviri, bir kitaptaki en önemli şeylerden biri.

Yine destan yazmışım. Başladığımda duramıyorum ama böyle bayıldığım bir seri olunca da duramıyorum. HP'den sonra en sevdiğim seri bile olabilir, o derece. Mutlaka okuyun derim. Artık ilk kitap bulunamıyormuş, çoğu kişi bu konudan şikayetçiydi. Ben alabilen şanslı kişilerdenim ama pdf de olsa bir yolunu bulup, okuyun seriyi. Orjinalini okursanız daha da harika tabi! Çok kişi okusun da tekrar basılsın. :) Barrons'u tanımayanlar için de üzülürüm ayrıca. :) Aranızda okuyanlar varsa, yorumlarını bekliyorum. Bu seriyi sevmeyen var mı acaba? Hiç duymadım çünkü. Neler düşünüyorsunuz? Mac'i sevdiniz mi? Snapchat'ten, buradan yorum olarak, instagram-facebook kısacası her yerden bana ulaşıp yazabilirsiniz, tartışırız.

Umarım bu uzun yazımı okurken sıkılmamışsınızdır, tabi hepsini okuduysanız. Ben keyifle yazdım ve bir yük kalkmış gibi hissediyorum üzerimden. Bir sonraki "tavsiye seriler" yazısı hangi seriye gelecek bilmiyorum şu an, biraz düşünmem gerek. Bu arada, uzun zamandır yazmadığım "Ayın Klasiği" yazı serisine de devam etmek istiyorum ama klasik okumadım bayadır. Okuduklarımın da ayrıntılarını unuttum genelde. Ki çoğunu yazdım zaten. Yeni bir klasik okuyacağım sanırım bunun için, bu kez modern klasik düşünüyorum hatta. Ayrıca yazmamı istediğiniz, merak ettiğiniz bir klasik varsa yorum olarak bırakırsanız ben de onlara öncelik verebilirim. :)

Neyse, yine bitiremediğim bir yazı daha olacak gibi. :) Herkese gözüm kapalı tavsiye ediyorum, keyifli okumalar diliyorum. Ve yazıyı, seriden çok sevdiğim birkaç alıntı ile bitiriyorum. Sonraki yazıda görüşmek üzere! :)

"Yavaşca derin nefes alın," dedi Barrons. "Üstesinden gelebilirsiniz. Zihninizi buna yoğunlaştırın Bayan Lane."
Aceleyle biraz hava yuttum. Hiçbir faydası olmamıştı.
Barrons:" Nefes alın, dedim. Sudan çıkmış balık taklidi yapın, demedim."


V'lane:"Ne hoş. İnsan mutluluğunun kusursuz resmi. Kadın yerde, adam kadına tepeden bakıyor. Sana vurdu mu, MacKayla? Vurduysa söyle de onu öldüreyim."
Barrons:"Beceremeyeceğin şeyler için söz verme,"
V'lane:"Belki yapamam ama düşünmesi bile güzel."
Barrons:"Devam et, Tinker Bell."



“Siz dişi kazsınız Bayan Lane. Erkek kaz benim.”
Sanki cinsiyeti konusunda yanılabilirmişim gibi... “Mecazi anlamda kullandım,” diye sert bir ifadeyle açıkladım. “Espri yapıyordum. Espri yaptığın kişi bunu anlamayacak kadar kalın kafalıysa zekice espriler yapmanın ne kıymeti kalır ki?”
“ Ben kalın kafalı değilim,” diye aynı sertlikle karşılık verdiğinde çocukça tartışmalarımızdan birinin daha ufukta belirdiğini anladım. “O dediğinin mecaz anlamı yok. Mecaz ne demekmiş sözlükten bakıp öğren.”

Yirmi senedir bendeki değişikliğin farkında olmadığıma inanamıyordum ama ben farklıydım. Bunu artık biliyordum. Kafamda, vücudumda bir yerler dünya kadar eski gibiydi. Odaklandığım zaman beynim bana oyunlar oynuyordu. Toprak, yangın, rüzgar ve su, bunların hepsi güçtür. En kötü şekilleriyle yıkıcı olabilirler. Bunları ben kontrol ediyordum, ben şekil veriyordum.
Ateş ise iyi veya kötü değildir, yalnızca yanar.

2 yorum: