Cuma İzlemesi Önerisi / SEX&THE CİTY / Film Serisi

13:00 orta boy popcorn 2 Comments

Hepinize yeniden merhaba! Bu Cuma, benim aşık ötesi olduğum bir film serisini anlatmak istiyorum size. "Cuma gecesi için kafa boşaltacak ve keyifli ne izlenebilir?" diyenlere ilk cevabım olur. Aslında dizi de kesinlikle bu tanıma uygun, diziyi de keyifle izliyorum. Bitirmesem de henüz çok eğleniyorum, kafam boşalıyor izlerken. Onu da tavsiye ederim ama o çok uzun bir süreç olduğu için, bugün filmleri tanıtmak istedim. Seri diyorum ama iki film sadece. Genelde ya tek film olur ya da üçleme olur ama bu kez ikide kalmış. UMARIM devam eder ve daha niceleri çekilir. Hiç olmazsa üçüncüyü çekip, güzel bir final yapmalılar bence. Ekibi çok seviyorum çünkü. Neyse, daha filme girmeden destan yazmaya başladım. Filme geçiyorum hemen. :)

İki film dediğim gibi. Ben tek tek değil de genel olarak bahsedeceğim. Bu dizi/film ile ilgili hiç bilgisi olmayan insan evladı hala yaşıyorsa, onlar için çok kısa anlatmak istiyorum. Gençlik yıllarında çeşitli hayallerle New York'a giden veya orada yaşayan 4 kadının arkadaşlığı anlatılıyor kısaca. Yıllar geçmesine rağmen birbirlerinden kopmamışlar ve dostluklarını her şeyden önde tutmuşlar. Birbirlerinden çok farklı gibi gözükseler de, aslında hepsi benzer şeyler için yaşıyor. Esas kızımız: Carrie. Kendisi tanınmış bir yazar, kadın-erkek ilişkileri üzerine yazıyor. Hala beyaz atlı prense ve ölümsüz aşklara inanıyor, çeşitli deneyimlerle bata çıka büyüyor. Dizide olduğu gibi, filmde de o konuşuyor ve her şeyi o anlatıyor. Diğer kadınlara geçelim. Samantha, benim ikinci favorim. En eğlenceli olanları, dizi-film tarihinin gördüğü en farklı ve özgür kadınlardan biri. Erkek egemenliğine tepkili ve kadınların da onlar gibi yaşayabileceğine inanıyor. Ve tabi ki, yaşlanmak nedir bilmiyor! Miranda, içlerinde en çalışkanı. Avukat ve tam bir işkolik. O da iş dünyasında kadınların sömürülmesinden bıkmış ve kendini sürekli ileri götürmeye çalışıyor. Bir yandan da evliliğindeki sorunlar ve çocuk büyütmenin zorluklarıyla uğraşıyor. İşi ve evi birlikte yürütmek, onun için bazen gerçekten çıldırtıcı olabiliyor. Ve son karakterimiz; içlerinde bence en gerçeğe yakın olanı ve kendime de en yakın bulduğum karakter, Charlotte. "Çocuk da yaparım kariyer de" kavramının vücut bulmuş hali. Sanatla çok ilgili, atölyesi var ama aynı zamanda imrenilesi bir evlilik hayatı da var. Tabi onun da kendi sorunları var ama içlerinde hayatını en iyi düzene koymuş olan o. Romantik aşklara, mutlu evliliklere, hayatın güzelliklerine sonuna kadar inanıyor. Biraz pembe gözlüklerle geziyor diyebiliriz belki. Bundan mı kendime yakın görüyorum acaba? :)

Karakterleri baya ayrıntılı anlattım fark etmeden. İşte hikaye bu dört kadının dostluğu üzerine kurulu. Hepsinin eşleri/sevgilileri var. Özellikle Carrie'nin yıllanmış hikayesi Mr.Big çok önemli bir rolde. Kendisine "The Good Wife"dan dolayı gıcığım ama buradaki rolünü seviyorum, yalan yok.:) Yine de çok çektirmedi Carrie'ye. Özellikle diziyi izleyenler bilir. Erkekler içinde en çok rol onda. Malum, Carrie'nin ilişkisi ve esas kızımız Carrie. Aslında diziyi hiç izlemeyip filmi izleyince, birçok şey eksik kalıyor gibi. Yani konu olarak bir eksiklik değil ama hani aslında karakterler filmlerdeki hallerine gelene kadar neler yaşadı, bunu bilerek izlemek çok büyük bir farklılık yaratıyor bence. Özellikle Carrie&Mr.Big ilişkisinin gidişatı çok önemli.

Bu seri bence kadına dair her şey! Gerçekten tam bir kadın filmi-dizisi ve inanılmaz eğlenceli. İnanılmaz insanın kendinden parçalar bulabileceği bir seri. Her karakterin bir özelliği sizde oluyor mutlaka. Çok renkli, şatafatlı bir yaşamları var gözükse de problemler hep benzer. Ayrıca, dostluk nedir çok güzel öğretiyor bana kalırsa. Gerçek dostluğun, yıllar geçse de kopmamanın güzelliğini izliyoruz ki benim en sevdiğim şey bu. Başlarına ne gelirse gelsin, kızlar birbirlerini hep destekliyor. Biri diğerinin desteklemediği bir şeyi bile yapsa, arkayı dönüp gidilmiyor. Tabi Sex&The City'den bahsedip, kıyafetlerden bahsetmemek olmaz! Bu dört kadının da en büyük ortak noktası ve ilgi alanı, moda. Hepsi modayı çok yakından takip ediyor. Ayakkabılara, kıyafetlere, çantalara tutkuyla bağlılar. Aç kalırlar ama yine de o marka çantayı alırlar, öyle diyeyim. :) Hepsi birbirinden şık, tarzları farklı olsa da hepsi yürürken ben buradayım diyor. Diziye göre filmde bu özellik daha ön planda tabi, maddi destek gereği olsa gerek.
Filmlerin yönetmeni, dizide de bir süre bulunan Michael Patrick King. Gayet iyi bir iş çıkarmış. Bence bekleneni veriyor filmler ve seyir zevkini sonuna kadar sunuyor. Çok eğlendiriyor, yer yer duygulandırıyor ve gözlerimizi bayram ettiriyor. Senaryo kısmında da katkıda bulunmuş ayrıca. Oyuncular birbirleriyle muhteşem bir uyum yakalamış! Tabi yılların getirdiği bir uyum bu. En dikkat çekeni ise; bence, hepsi gerçekten karakterlerine bürünmüş. Onları yaşıyor. Çok güzel ve gerçekçi yansıtmışlar, o dostluğu çok içten ve direkt olarak verebilmişler. Sarah Jessica Parker'ı zaten çok severim. Tarzını da çok beğenirim. Kendine yakın bir rolde oynamış diyebiliriz yani. Onu SJP yapan da bu seri oldu. Kim Cattrall, Samantha rolünde ef-sa-ne! Her mimiğinden Samantha akıyor kadının valla bayılarak izliyorum. :) Kristin Davis ve Cynthia Nixon da çok başarılılar, duygu geçişlerini çok iyi veriyorlar. Ve dört kadın da bence birbirinden güzel, çok alımlılar.

Chris North da tiyatro kökenli, yetenekli bir oyuncu. Baş erkek rolünü çok iyi götürüyor. Ayrıca bu seriden sonra The Good Wife'ta da onu izleyince, gerçekten yetenekli olduğunu anlıyor insan. Birini izlerken diğeri aklıma çok az geliyor. Diğer oyuncular da gayet ekiple uyumlu ve rollerinin altından kalkmışlar. Filmde kullanılan müzikler de çok güzel bence. Tam yerinde, o duyguları veren müzikler. Özellikle giriş müzikleri insanda heyecan ve mutluluk yaratıyor. Ayrıca, ben filmdeki o NY çekimlerine ba-yı-lı-yo-rum! Dizi de çok güzeldi elbette. Gerçekten New York'a aşık ederler insanı. Çok güzel görüntüler yakalıyor yönetmen. Şehrin tüm güzelliğini yansıtıyor ve karakterlerin bu şehre neden aşık olduğunu bizlere  gösteriyor adeta.
Yine ne konuştum. Ama ne yapayım? Çok sevdiğim bir şey konu olunca, susmak bilmiyorum. Kısacası, kadınlara ilaç bu filmler arkadaşlar! Mutsuz veya sıkılgan günlerinizde, ilaç niyetine bir doz alın bence. Ben ne zaman moralimi yükseltecek bir şeyler izlemek istesem, elimin gittiği film-dizilerden biri. O kadar kadın kadın dedim ama bence erkekler de gayet sıkılmadan izleyebilir. Sonuçta, filmde bolca kadın-erkek ilişkisi var. İçinde erkek de bulunuyor haliyle. Yaş olarak, bana kalırsa belli bir yaşı geçince izlemek çok daha iyi oluyor. Üniversiteden önce izlemekle sonra izlemek aynı etkiyi bırakmaz diye düşünüyorum. Siz de olgunlaştıkça, o karakterlerin yaşadıklarının içine daha iyi girebiliyorsunuz çünkü. Ondan sonra da izlemenin yaşı yok zaten!
Bu filmi veya diziyi izleyen var mı aranızda? Mutlaka vardır diye düşünüyorum, siz nasıl buldunuz? Sevmeyen çıkar mı merak ediyorum. İzlemeyenlere de mutlaka bir bakmalarını öneririm. Dizide de bölümler 20 dakika. Yani sıkmadan rahatça izletiyor kendini. Her akşam çerez niyetine 2-3 bölüm izlenebilir. Umarım bu upuzun yazıyı keyifle okumuşsunuzdur. Çekilişlere katılmayı ve beni sosyal medyadan da (snapchat'de de aktifim bu ara) takip etmeyi unutmayın. Yazıyı, iki film boyunca en sevdiğim sahne ile kapatıyorum. Bu şarkıya da, bu sahneye de, dört kadının bunu söyleyiş şekline de bayılıyorum. Dinlemeden geçmeyin bence. Kadın olmanın gücünü bir kez daha hissedeceksiniz. Sonraki yazıda görüşürüz! :)


2 yorum:

  1. ikinciyi değil ama ilk filmi severim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben ikisini de çok seviyorum ama ilki bence de birazcık daha güzeldi. :)

      Sil