The Revenant / Film Yorumu
Hepinize selam! Uzun sayılabilecek bir süredir bloga doğru düzgün bir yazı girmemiştim. Snapchat'ten takip edenler bilir, son dönemde zaman bulsam bile içimden oturup yazmak gelmiyordu. Nedense bir üşengeçlik hatta onun ötesi bir durum yaşıyordum. Ama artık kendimi zorlayıp, yazımın başına oturdum yoksa olacak gibi değildi. Başlayınca, devamı da gelecek diye umuyorum. Yani, sizi birazcık yazıya boğabilirim. Çok şey var çünkü yazmak istediğim. Bugünkü yazıda ise; yaklaşan Oscar'ın en önemli adaylarından birinden bahsedeceğim. Leo'cuğuma sonunda o dünya meselesi haline gelen Oscar ödülünü kazandıracak Inarritu yapımı: The Revenant.Filmi daha ilk fragmanı çıktığından beri merakla beklemiştim. Yalan söylemeyeyim, konusu çok ilgimi çekmemişti. Hatta sıkılacağımı bile düşünüyordum. Inarritu, son dönemde kendi çıtasını daha da yükseğe taşımış, gerçekten bu işi en çok emek harcayarak yapan yönetmenlerden biri. Yönettiği filmler içinde çok kötü eleştiriler alan ya da imdb'de (oradaki puanlar ne kadar önemliyse) 7'den aşağı puan alan bir filmi yok, siz düşünün! Tüm filmlerini izleyemedim ama en kısa zamanda izleyebilirim umarım. Filme dönersek; geçen yıl ödülü kucaklayan "Birdman"den sonraki film olması sebebiyle, daha da bir merak içindeydik haliyle. Peki bakalım bu beklentiler bana göre karşılanabilmiş mi?
Doğruyu söyleyeceğim, bana göre hayır. Özellikle okuduğum yorumlar sonrası, daha da artmıştı beklentim ve beklediğimi bulamadım açıkçası. Sanırım, filmleri çok beklentiye girmeden izlemek daha iyi. Buradan filmin kötü olduğunu çıkarmayın kesinlikle. Çok emek harcanmış, görsel açıdan çok çok sağlam, süresine ve konusuna rağmen neredeyse hiç sıkmayan ve gerçekten baş oyuncularının duyguları çok iyi yansıttığı bir film olmuş. Oldukça beğendim ama bayılamadım işte. Bu kadar yazdım ama filmin konusundan bahsetmemişim. Bilmeyenler için özetleyeyim. En basit haliyle anlatmak gerekirse, birlikte çalıştığı insanlar tarafından yarı yolda bırakılarak ölüme terk edilen bir adamın yaşam mücadelesini ve intikamını konu alıyor film. İntikam almasına sebep olan davranışı da, filmi izleyin öyle görün. :) Ben spoiler yemiştim ve bunu bilerek girdim ama neyse ki başlarda gösterilen ve tahmini çok zor olmayan bir şeymiş.
Film günümüzde geçmiyor, 1820'lerde geçiyor. Kabilelerin olduğu, avcılığın çok ama çok ön planda olduğu bir dönem. Zaten kahramanımız Hugh Glass da bir avcı. Filmin giriş kısmı oldukça hareketliydi, birkaç sahne sonrasında hemen aksiyonun içine atıvermiş bizi yönetmen. Ayrıca belirtmeliyim ki, çok vahşi ve bu vahşiliği tüm çıplaklığıyla gösteren bir film. Bazı sahnelerde gözümü kapatmak zorunda kaldım yani, bana çok fazla geldi. Sağlam mide gerektiriyor. Bu konuda ciddiyim çünkü birçok sahne böyle. Hala aklıma geldikçe, "Bu nasıl oldu?" dediğim şeyler var. Hugh'un tek başına kalmasına sebep olan şey, bir ayı şeklinde "çok ciddi" bir biçimde yaralanması. Bu spoilere girmiyor bence, bilmeyen kalmadı çünkü bu sahneyi. :) Gerçekten izlerken gözlerimi kapattım yer yer, çok çok çok gerçekçiydi. Ayı, bildiğimiz gerçek ayıydı yani. Ve saldırı, tüm ayrıntılarıyla gösterilmiş. Bu sahneden sonra da, Hugh'un tek başına kalışını ve resmen ölüp ölüp dirilmesini izliyoruz. Hani kediler 9 canlıdır derler ya, Hugh kedileri de geçmiş öyle diyeyim size. :)
Çok az kişi var filmde, kalabalık bir ekip yok. Zaten filmin %80'inde sadece Leo'yu görüyoruz gibi bir şey. Ama bu kadar az karaktere ve filmin uzunluğuna -iki saati aşıyor- rağmen, çok az sıkıldım. Birkaç yer hariç, hiç sıkılmadım. Bence bu bile önemli bir başarı. Akıcı bir film. Görsel açıdan, ef-sa-ne olmuş! Filmin en iyi yanı kesinlikle. Emmanuel Lubezki, yine konuşturmuş tüm yeteneğini. Bu adamın yaptığı bir şey de kötü olsun! İMAX'de izleyince daha da bir beğendim. Bildiğiniz kartpostallara benzer doğa manzaraları gösteriliyor sık sık, filmi kesip durmuş yönetmen. Başta bu biraz garip geldi, konuya çok mu ara veriliyor diye düşündüm ama sonradan alıştım. Filmle ilgili bir de bilgi vereyim, tamamen "gün ışığı" kullanılmış. Çok uzun sürmüş zaten çekimler. Bunu duyunca, daha da bir etkilenmiştim harcanan emekten.
Leonardo DiCaprio, direk Oscar'a oynamış. Valla çok sevsem de kendisini, doğruya doğru. :) Hatta bence bu film Leo Oscar alsın diye yapılmış neredeyse. :) Şaka bir yana, çok başarılı. O ölüm kalım savaşını çok iyi yansıtmış, film boyunca çok az konuşarak sadece gözleri ve mimikleriyle çok iyi vermiş duyguları. Artık konuşmasını bekliyoruz heyecanla hepimiz. :) Yardımcı oyuncu rolündeki Tom Hardy de, en az Leo kadar hatta bazılarına göre ondan daha iyi bir iş çıkarmış. Ben başta tanımadım onu, baya değiştirmişler. Sonradan hatırladım oynadığını ve fark ettim. O da harikaydı gerçekten, nefret ettirdi karakterinden. :) Zaten bu film yönetmen ve oyuncu filmi, ikisi de işlerini gayet iyi yapmış bana göre.
Peki ben neden bayılmadım? Çünkü, bir kere filmin tam amacını anlayamadım. Yani, tabi ki her filmin bir amacı olmak zorunda değil ki bu filmin bazı yerlerde insanı düşündürdüğü de doğru. Ama hani film boyu adamın yerlerde sürünmesini, kanlar içinde yüzmesini, ölümlerden ölüm beğenmesini izledik. Sonu da bence biraz tahmin edilebilirdi. Yani bilmiyorum, başka bir şeyler daha aradım ben. Bir de, ben gereksiz uzun buldum bu konu için. İkinci yarı hele, baya uzatılmış gibi geldi. Gayet de 100 dk olabilecek bir filmmiş. Bir diğer eleştirim de, bazı sahnelerin bana göre pek gerçekçi olmamasıydı. Mesela o ayı sahnesi.. Yani cidden düşündüğümüzde, o halde biri kurtulabilir mi? Hem de doğru düzgün bir şey yemeden. Hadi onu geçtim, daha tam iyileşemeden uçurumlardan aşağı düşmeler falan. Film olduğunu biliyoruz da bu kadar da olmaz dedirtti bana.
Ama bu birkaç eleştirim haricinde, yılın en sağlam filmlerinden biri olmuş. Sinemada görmeye alışık olmadığımız bir konu, harika görsellik ve oyunculuklar, iyi kurgu ve akıcı bir film. Size de kesinlikle izleyin derim. Bu sene bu kadar ses getirmiş bir filmi, kaçırmayın. En kötü, fikriniz olmuş olur. :) İzleyenler varsa, yorumlarını mutlaka bekliyorum. Merak ediyorum, benim gibi beklediğini tam bulamayan var mı. Yoksa herkes mi bayıldı? Ayrıca, Oscar töreninden kaç ödülle ayrılacağını da çok merak ediyorum. Inarritu, iki sene üst üste kazanır mı dersiniz? Tam 12 dalda aday oldu film! Filmin imdb sayfasına ulaşmak isteyenler, tıklasın.
Bir film yorumunun daha sonuna geldik böylece. Baya uzun bir yazı oldu. Dönüşü tam yaptım gibi! Giriş kısmı gereksiz uzun oldu sanki ama neyse. Okuyanlara kocaman teşekkürler gerçekten! Bana her yerden ulaşabilirsiniz, artık ara vermeden yazılarıma devam etmeyi umuyorum. Ayrıca, herkesin haftası çok güzel geçiyordur umarım. Sonraki yazıda görüşürüz! :)
0 yorum: