Dikkat! Aşk Çıkabilir. / Asude

18:37 orta boy popcorn 4 Comments


" Birbirlerinden nefret eden iki insandı onlar… Ama evlendiler! Uslanmaz bir asosyal olan İlkim'in hayatındaki tek amaç başarılı bir bilim kadını olmaktır. Onun modayla, makyajla işi yoktur ve gözlüğünün ardındaki dünyada ders notlarıyla mutludur. 

Evlenmek için hayallerinin profesörünü beklerken, karşısına tehlikeli, kaba, bilimden anlamayan, öfkeli bir işadamı çıkar. Martin Turner… Bu Amerikalı adamla asla evlenmemesi gerektiğini bilse de, muhteşem kariyerinin anahtarının onun ellerinde olması işleri rayından çıkaracaktır. Genç kız, ilk andan beri koşarak kaçmak istediği bu yakışıklı ve karanlık adama, hayatının tüm ideallerini çiğneyerek tutkuyla çekilirken, ilk kez gerçek bir kadın gibi hissetmeye başlar.

Ve genç adam, gizli çıkarları uğruna evlendiği bu kızı Amerika'ya götürdüğü gün ondan kurtulma planları yaparken, sessiz karısı hayatının merkezine yerleşir. Aşk, nefreti gölgesi gibi takip ederken, bu nefretten bir aşk doğabilir mi? Peki ya sırlar açığa çıktığında gerçek aşk yalanlara direnebilir mi? "


Hepinize uzun bir aradan sonra merhabalar! Okullar açıldı, havalar soğudu, kış yüzünü gösterdi. Kimimiz bundan dolayı mutlu, ben dahil birçok kişi ise hala yazı bırakmak istemiyor. Soğuğu ve kışı sevmediğimi -birkaç şeyi hariç- tekrar tekrar söylememe gerek yok. :) Ama yapacak bir şey yok. Kışın sevdiğimiz şeyleri yaparak, zamanın çabuk geçmesini ve yazın gelmesini bekleyeceğiz.

Yine uzun bir süredir yazamadım. Zaten artık düzenli yazma fikrini tamamen attım kafamdan. Olmuyor çünkü. İlla ki bir şey oluyor. Ya ben üşeniyorum ya konu bulamıyorum ya evde yazacak zamanı bulamıyorum. "Benim düzenim, düzensizlik." felsefesi ile ilerliyorum blog konusunda. :) Benden daha sık yazı bekleyenlerden çok ama çok özür diliyorum. Okulların açılmasıyla her şey biraz daha düzene girdi gibi. Zamanla daha iyi bir tempo tutturabilirim sanıyorum. Her neyse, laf kalabalığını bırakayım artık. :)

Bugün, sizlere haftalar önce bitirdiğim ama yazısını bir türlü giremediğim bir kitabı yorumlayacağım. Zaten kitabımız malum. Hala duymadan, bilmeyen, görmeyen kaldıysa............ / Noktaları siz doldurun. :) "Kitaplarla hiç mi hiç alakanız yok ya da kitapçıya da mı uğramıyorsunuz?" derim ancak. Biz blogger dünyası ise, kitabı yaladık yuttuk. Hatta ben sona kalanlardanım sanırım. :) Asude, benim için çok önemli bir yere sahip. Çünkü, çoğu kişi gibi ben de genelde yabancı yazarları tercih ederdim. Tabi ki çok sevdiğim yerli yazarlar da var. "Ayşe Kulin" hep verdiğim baş örnek mesela. Ama iki yerli yazar okuyorsam yirmi yabancı yazar okurdum, bu bir gerçek. Buradaki yerli yazarlardan kastım, klasikleri yazmamış yerli yazarlar tabi ki. Yoksa klasikleri, fırsat buldukça keyifle okuyoruz ve öneriyoruz. :) Asude'yi de uzun zamandır internette görüyordum ve bazı blog yazılarında çok övgü okumuştum hakkında. Yine de elim gitmiyordu, Emin olamıyordum; hele de yabancı karakterler falan olması, beni çok kararsızlığa itmişti. Yine de kararımı "ne mutlu ki" okumaktan yana kullandım ve ilk olarak "Pabucumun Ajanı" ile başladım yazarımızı okumaya. Eh, o kitaba ne kadar aşık olduğumu duymayan kalmamıştır. :) Kitaba ve karakterlere zaten bayıldım ama en çok da yazarımızın sıcacık diline, eğlencesine, akıcılığına ve karakterleri çok boyutlu yapmasına bayıldım. O kitaptan sonra da "Ne yazsa okurum galiba." diye düşünüyorum. Ve kendime de kızdım. Bundan sonra yerli yazarlara daha fazla şans vermeye karar verdim. Zaten son dönemde de malumunuz, birçok yerli yazar ortaya çıktı. Bu, bence çok olumlu bir şey. İstediklerimizi okumak ve beğenip beğenmemek bize kalmış. Ama ben bundan sonra daha fazla şans vereceğim kesinlikle. Şimdiden almak istediğim üç-dört yerli kitap oldu bile. Şimdi de destan gibi yazdığım önsözü bırakıp, ana konuya dönelim bence. Gerçekten ben kendimi neden durduramıyorum, bilmiyorum! Başladığımda, duramıyorum. Bıkmadan okuyanlarınız var ise, beni ne kadar mutlu ettiğinizi anlatmam zor. :)

"Dikkat! Aşk Çıkabilir" kitabımızın ismi. Asude bu kez yabancı bir karakteri başa oturtmuş. Başta tereddütlü olsam da, çok iyi olmuş. Değişiklik getirmiş hikayeye, farklılık katmış. Martin, "Martin" ama aslında tipik Türk erkeğinden de fazla farklı sayılmaz. Bu da yazarın etkisi olsa gerek. İş adamı, zengin, her ideal erkekte bulunması gereken bilimum özelliği taşımakta. Üstüne silah taşıyan, mafyayla bağlantılı, biraz tehlikeli biri. Tüm bunlar birleşince, çok karmaşık ama renkli bir karakter ortaya çıkmış. İlkim ise, bildiğiniz "inek öğrenci". Tüm hayatı dersleri, bilim ve gözlüğü. Yapay bir aile ortamından kendini bu şekilde soyutlamış İlkim. Amerika'da yüksek lisans yapmak en büyük hayali ve gelin görün ki, bunun için evlenmesi gerekeceğini tahmin edememiş kızımız. :) Bu arada, adını da çok güzel ve orjnal buldum ben. Martin ile tanışmaları tam bir "olay". Çooook komik sahnelerdi bence, okurken çok güldüm. :) Başta Martin'den gerçek anlamda nefret ettim. Gerçekten bu kadar ukala ve karşısındakini hor gören biri yoktur dedim. İlkim'ü sürekli -ciddi anlamda- aşağılaması çok sinirimi bozdu. İlkim'in de o baştaki sümsük ve hafif yalvaran tarzdaki halleri sinirlerimi zıplattı. Neyse ki, bunlar çok geçmeden düzeldiler ve doğru yolu buldular. Mı acaba?? :))

Kitap karakterlerin tanıştıktan sonra başlarına gelen olaylar sonucu, evlenmek zorunda kalmalarıyla başlıyor aslında. İlkim de hayalini kurduğu yüksek lisans eğitimine tam istediği şekilde olmasa da kavuşuyor. İkili, Amerika'ya gidiyor ve yepyeni bir hayata başlıyor. Kitabın devamını anlatmak istemiyorum, zaten tahmin edilmesi çok zor şeyler olmuyor. Ama sıklıkla güleceğiniz, bazen saç baş yolacağınız, su gibi akan bir kitap okuyacağınızı söyleyebilirim. Sıkılmayı bırak, çok da eğleniyorsunuz. Bende böyle oldu en azından. :) Hafif "pembe dizi"edası da yok değildi kitapta. Sürekli bir olay, bir heyecan, bir yanlışlıklar silsilesi.. Ama o "son"a ulaşmak için gerekli şeyler hepsi de. Kitapta bence çok orjinal birkaç şey de vardı. Bazı sahneler gerçekten ilginç ve meraklandırıcıydı.

Karakterleri zaten anlattım ama sevmediğim ufak birkaç şeye değineyim. Martin'in baştaki tavırlarını hiç mi hiç sevmedim bir kere. Neyse ki, sonradan düzeldi. Başta çok dengesiz bir görüntü çiziyordu ama onu da iç ve dış kimliğinin çatışmasına bağlıyorum. İlkim'in baştaki sümsük ve ezik hallerine ne kadar sinirlendiğimi anlatamam! Tam o da düzeldi derken, bu kez de fazla başına buyruk davranmaya başladı. Bu karakter değişimleri yer yer rahatsız etti. Bir de, açıkçası Martin'in daha fazla yabancı gibi olmasını isterdim. Yani, tamam senden benden biri sonuçta. Ama sanki Martin değil de Mert okuyormuş gibiydim. Karakter olarak demiyorum ama belki iş yeri tasvirleri, yaşadıkları yerin tasvirleri, Amerika'daki olaylar, bazı arkadaşlar vs.. vasıtasıyla hikayenin Amerika'da geçtiği daha çok yansıtılabilirdi. Hani başta söylenmese, gayet ülkemizde geçen bir hikaye diyebilirim.

Bunlar dışında gayet güzel bir kitaptı. Bu arada, yan karakterlere de değinmezsem olmaz. Yan değil baş karakter gibiydi ikisi de. Çok sivri karakterler, orjinaller. :) Seth ve Mary! Çok sevdim bu ikiliyi de! Seth de başta sinirimi bozdu ama bazı kabullenmesi zor davranışları oldu ama sonradan o da içindekileri ortaya döktü. Yıllara rağmen bitmeyen, çok tutkulu bir aşk onlarınki. Ama arada yaşanan onca şey, hırpalanan ruhlar ve en çok da Seth'in sevgilisi varken tekrar başlamaları çok ama çok zor. Onların sonunu da, okuyun ve görün diyorum. Bu ikili için ayrı kitap bile olabilirmiş bence. :)

Sonuç olarak, bu upuzun yazıya artık son veriyorum ve kitabı okursanız çok eğlenceli zaman geçirirsiniz diyorum. Kafa dağıtmak için ideal bir kitap. Zaten çabucak biter. Az hatalı, akıcı, güldüren ve gerçek dünyayı unutturup kitaba girmemizi sağlayan bir dili var. Türkçenin nimetlerini de kullanmasını çok iyi biliyor yazarımız. En büyük özelliği, yerli yapım sözleri-deyimleri-dizileri vs.. karakterlerin hayatına çok iyi adapte etmesi bence. Bu durum, gerçekçiliği sağlıyor kesinlikle.

Bu tarz seven herkese tavsiye ediyorum kitabı. Hatta; bana kalırsa, devamı da gelsin! Gelmeli! Çok güzel bir kitaptı ve Martin'e doyamadım şahsen. :) Hem o sondan sonra neler olduğunu da merak ediyor insan. En azından bir kitap daha yazar umarım yazarımız. Devamı gelmese bile, diğer kitaplarda karakterlerimizi görmeye devam ederiz umarım. Okuyanlar, yorumlarınızı bekliyorum. Okuyup da beğenmeyen var mı merak ediyorum açıkçası. Herkes için her şey yolundadır umarım, değilse de "Su akar, yolunu elbet bulur." diyorum. Sonraki yazıya kadar -umarım fazla sürmez- kendinize iyi bakın! Bu destanvari yazımı okuduysanız da, ekstra ekstra teşekkürler!! :)


Kitaba puanım:   photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png

4 yorum:

Kocan Kadar Konuş-Şebnem Burcuoğlu

14:15 orta boy popcorn 0 Comments


{ Türkiye'de kadınların DNA'larına kodlanmış olan evlenme saplantısı, ne yazık ki bizim ailede daha yoğun. Millete ailesinden genetik miras olarak mavi göz kalır, bize bu evlenme saplantısı kalmış. 'Sinek kadar eri olanın dağ kadar feri olurmuş' atasözü, anneannem Peyker'in lafıdır. Yani o sözü söyleyen ata, bizzat benim anneannem.

Sözün özü, kocan varsa varsın, yoksa da geçmiş olsun. Hele ki bir de 30'una gelip de bekâr kaldıysan bu dünyada yatacak yerin yok!"

Evli misin?
Ya nişanlı?
Sevgilin var mı?
O da mı yok!
Yaş kaç?
Hmm. Anlaşıldı.

Sen en iyisi bu kitabı bir oku. Yalnız değilsin Türk kızı! Senden çok var -ay bunu da yanlış anlayıp trip atarsın sen şimdi. Yok, öyle demek istemedik. Ailen, çevren, eşin-dostun-arkadaşınkankan, hepsi evlilik lafı ediyor değil mi? Ama zor iş.

Koca bulmak ÇOK zor iş arkadaş… }


Herkese selaaaam! :) Yine hiçbir şey anlamadan, koca bir yazı daha bitirdik sayılır. Tabi yazın yarısı bütlerle geçerse, bir şey anlamamam doğal! Kaç senedir ömrüm çürüdü yahu! :( Neyse, öyle ya da böyle yaz bitti bitecek. Havalarda belirgin bir serinleme oldu. İzmir'de olduğum için şanslıyım, bir süre daha güzel havalar sürer ama okullarla birlikte herkes yoğun temposuna geri dönecek. Şu kalan son günlerimizin tadını çıkaralım en iyisi! :)

Kocan Kadar Konuş'u okuyalı baya oldu aslında ama yorumunu girememiştim bir türlü. Geçen hafta evde olmadığım için yazamadım. Açıkçası, öyle çok yorumlanacak bir şey de yok zaten. Kitap, çıktığı günden bu yana çok satanlardan düşmedi! Bir anda patladı, çok popüler oldu ve herkesin dilinde dolandı. Ben de merak edip almıştım. Aslında, bu kadar kısa ve büyük puntolu bir kitaba bu fiyat fazla bence. Kitap fiyatlarında ciddi bir düzenlemeye gitmek gerek gerçekten. 

Kitap; artık herkesin bildiği üzere, Efsun adlı bir kadının 30 yaşına gelmesine rağmen evlenememesini konu alıyor. İş hayatı ve kafa yapısı-beklentileri sebebiyle, aradığı kişiyi bulamamış bir türlü. Ailesi ise, Efsun'un tam zıttı. Sürekli baskı halindeler, artık iyice evde kalmış muamelesi yapıyorlar kıza. Aile de ne aile! Çok kalabalık ve özgün bir ailesi var Efsun'un. Sonunda bu baskıları kaldıramayan Efsun, "Acaba bende mi bir sorun var?" diye düşünmeye başlıyor ve harekete geçmeye karar veriyor. Tam bu sırada da, karşısına lise aşkı-hayatı boyunca en çok sevdiği kişi-yıllardır görmediği Sinan çıkıveriyor! Hem de yıllar sonraki karşılaşmaları oldukça kötü bir şekilde oluyor. Sinan zamanında İsviçre'ye okumaya gitmiş ama giderken de Efsun'dan bir işaret beklemiş. Efsun ise, o yaştaki aklı ile bir şey yapmamış ve gitmesine izin vermiş. Hayatı boyunca da bundan pişman olmuş. O kadar yıl sonra karşılaştıklarında olacakları ise, okuyun ve görün diyorum. :)

Ama Efsun'un evde kalma sebebiyle karakterini değiştirmeye çalıştığını da unutmayın. İstemeden bambaşka biri gibi davranmaya başlıyor ve hem çok komik hem de yuh diyeceğiniz olaylar oluyor. Sinan'ın bu değişime karşı tavrı ise, okuyanların anlayacağı bir tavır ancak. :) Bu kadar olay olmasından sonra, ben kitaba büyük bir beklentiyle başladım. Zaten biz kitapseverlerin en büyük hatası da bu. Yanılgıya düşüp çok şey bekliyoruz, sonra da PUF! Kesinlikle kötü bir kitap değil. Bir kere çok eğlenceli, Efsun'un kendisiyle ve Sabahattin Ali ile konuşmaları çok komik. Ailesi desen ayrı komedi. :) Çok sade ve akıcı bir dili var. Hani bir oturuşta bitirilebilir ama ben bitiremedim. Çünkü; doğruyu söylemek gerekirse, bazı yerlerde biraz sıkıldım. Çok değil ama biraz. Yani çok boş geldi bana açıkçası bazı sayfalar. Hani boş replikler, saf komiklik için yazılmış olaylar.. İlla her kitap derin olacak diye bir şey yok ama burada biraz fazla "laylaylom" bir yazım hissettim ben. Bir de, Efsun'a yer yer çok sinir oldum. Sinan'ın yanında çok saçma davrandı bazı yerlerde. Değişmek isterken, kendi öz kimliğini kaybediyordu neredeyse.. Neyse ki..... ( Devamını tabi ki yazmıyorum!)

Sonuç olarak; özellikle yaz ayları için ideal bir kitap. Tam deniz kenarında okumalık! Okullar açılmadan rahatlamak ve eğlenmek için okuyun derim. Ama büyük beklentiye girmeyin. Zaten çabucak biter, ben de aradan çıkarayım demiştim. Eğlencesi bol bir kitap. Okuyup çoooook beğenen ya da hiç mi hiç beğenmeyen varsa, yazın da tartışalım. :) Herkese keyifli okumalar!



Puanım: 4/5

0 yorum: