Pazar Dinlemesi

12:07 orta boy popcorn 5 Comments

Bugün için seçtiğim şarkı bu. Hava güzel olunca, eğlenceli bir şey seçmek istedim. Bu şarkıya bayılıyorum ve ne zaman dinlesem, dans etmek istiyorum. Umarım, siz de keyifle dinlersiniz. Herkese çok güzel bir hafta dilerim! :)

Not: Interstealler'ı iz-le-dim! Sonunda yani! Eğer aklımdakileri toparlayabilirsem, gün içinde yorumunu girmeyi umuyorum. Ama kısa ve öz olarak, film değil bir şaheserdi bence diyorum. Kaçırmayın!


5 yorum:

Karşınızda başlattığım ilk mim! / Ya Öyle Olsaydı?

22:30 orta boy popcorn 8 Comments


Evet, bilgisayarın başına oturmuşken arka arkaya yazıyorum yazılarımı. Mimleri hep çok eğlenceli bulurum ve elimden geldiğince yaparım etiketlendiklerimi. Bugün ben de bir mim başlatmak istedim. Aslında çok değişik soruları falan yok ama benim "ilk mimim" sonuçta. Hatta bazı sorular daha önceki mimlerde sorulmuş bile olabilir. Bunun için kusuruma bakmayın lütfen. Acemiyim. :) Amaç paylaşmak ve eğlenmek biraz da. :) Aklıma gelen ve zorlayıcı sorular olduğunu düşündüğüm birkaç soru soruyorum bu mimde. Mime ne ad versem diye çok düşündüm ve çok değişik bir şey bulamadım. Soru kalıplarımdan yola çıkarak, "YA ÖYLE OLSAYDI?" mimi koyuyorum mimin adını. :)

Hemen başlıyorum sorulara ve kendi cevaplarıma:

1) Ömrünüzün sonuna dek tek bir yazar okuyabilecek olsaydınız, bu kim olurdu? 

Bilerek üç yazar falan demedim. Bu oldukça kazık oldu kabul ediyorum. :D Ama böylece herkesin "en" ini bulmuş oluruz diye düşündüm. Kendi cevabıma da karar verirken çok zorlandım. Ciddi anlamda cevabı imkansıza yakın bir soru. Aslında Harry Potter'sız bir dünya düşünemediğim için, J.K.Rowling demek istiyordum. HP'lerimi dönüp dönüp okuyorum sonuçta. Ama şimdi son dönemde daha aktif olan bir yazar söylemek daha doğru olacak gibi. Judith desem diye düşündüm. Kadına tapıyorum malum! Ne yazsa okurum. Hem tarih de var günümüz de. Ama sürekli onları okursam, entrikadan da baygınlık geçirebilirim bir süre sonra. Emin olmamakla birlikte, "Colleen Hoover" diyorum. Ne yazsa bayılarak okuyorum çünkü ve oldukça verimli bir yazar. :) Ayrıca her kitabı ayrı olay, ayrı bir dünya olduğu için üzerine bolca düşünerek zamanımı harcayabilirim. :)

2) Issız bir adaya gidecek ve yanınıza sadece üç kitap alabilecek olsaydınız, bu üç kitap hangileri olurdu? 

Yine çok zor bir soru. Zor olsun, herkesin fikirlerini öğrenelim dedim ama bunlar da ahiret sorusu oldular resmen. :D Seçim yapmak çooook zor. Eğlenmek ve gülmek için ilk seçtiğim kitap, "Pabucumun Ajanı." İkinci olarak şöyle güzel bir romantik kitap seçeyim dedim. O da tabi ki Judith'ten "Cennet" olsun. Son tercihim ise, -bunu yazana kadar bir asırlık düşündüm- Jane Austen'dan "Aşk ve Gurur" diyorum. Sonuncusu biraz daha ağır, klasik olsun dedim ve bu kitaptan da sıkılmayacağıma eminim. Bilerek serilere ait bir kitap söylemedim. Sonuçta, üç kitap hakkım var ve birincisini okuyup ikinciyi okuyamama eziyetini çekmek istemem. :) Yoksa Harry Potter en net cevabım olurdu tabi.

3) Bundan sonraki hayatınızı bir kitap karakteri olarak yaşayacak olsaydınız -birebir aynı şekilde- hangi karakterin yerine geçmek isterdiniz?

OF! Ama ben ne yaptım böyle ya! Dertsiz başıma dert açtım. :D Şimdi... Ana Steele olup Mr.Grey'le bol bol zaman mı geçirsem, yoksa Sky olup Holder'ı teselli mi etsem? Ya da Whitney olup Clayton'a mı sahip olsam? Aslında Jane Austen'ın Emma'sı da olabilirim.. Yok yok. Ben en güzeli, "Hermonie Granger" olayım. Hayatımı Hogwarts'ta ve büyücü olarak geçirmekten daha güzel ne olabilir ki? :) 

4) Bu soru da oldukça hoşuma giden bir soru oldu. Kitaplardaki üç kadın ve üç erkek karakteri, başka kitaplardaki karakterler ile değiştirseydiniz; seçimleriniz nasıl olurdu?

Bu biraz karmaşık oldu sanırım. Ama basit aslında. Bir kitap karakterini başka kitaptaki bir karakter ile değiştiriyoruz. Tek çok az olur diye üçer tane seçelim dedim. Benim seçimlerim;

-Crossfire'daki Eva ile Gri'deki Ana'yı değiştirirdim ilk olarak. Eva, çok sevdiğim bir karakter. Onun o sağlam ve ayakları üstünde duran tavrına karşı Christian'ın ne yapacağını merak ederdim. Ana ile Gideon'u da tabi. İlginç olabilirdi. İkinci kadın karakter değişimim olarak, Hermonie ile Tris'i değiştiriyorum. Hermonie malum Tris'ten daha zeki ve her şeyi daha çabuk halledebilirdi. Ayrıca çok daha akıllı davranarak, karakterin başka bir sona ulaşmasını sağlardı bence. Tris ise Hermonie olarak ne kadar başarılı olurdu bilmiyorum ama sanırım başı Snape gibi kötülerle baya bir belaya girerdi. :) Son kadın karakter değişimim ise, çok değişik bir seçim yapıyorum ve Pabucumun Ajanı'ndan Deniz ile Beni Seç serisindeki America'yı değiştiriyorum. America'nın o kararsız hallerinden sonra, Deniz o seçimi de sarayı da  karıştırırdı valla. :) Çok eğlenceli bir hikaye olabilirdi. America Tuna ile ne yapardı bilemiyorum ama. 
-Erkek karakterlere geliyorum. Tuna Üstüner ile Christian Grey'i değiştireyim. :D Grey ile Deniz'i bir ikili olarak düşünsenize! Şaka gibi. :)) İkinci olarak, Barrons ile Tobias'ı değiştiriyorum. Barrons'u o yarışın içinde ve oradan oraya zıplarken okumak güzel olabilirdi. Tobias da Mac ile maceradan maceraya koşardı ve çocuk mutlu olurdu belki garibim. :) Son olarak da, Harry Potter ile Lux'teki Daemon'u değiştiriyorum. Böylece Harry, büyüleri ile Katy'i çok daha kolay korurdu. Daemon da Hogwarts'ı birbirine katardı artık. :) Cevap baya uzun oldu ama oldu artık.. :)

5) Son soruma geçiyorum, bu soru bence kolay bir soru. Başta kitaplardaki bir olayı değiştirmek isteseniz, ne yapardınız diyecektim ama daha sonra bunun cevabı ağır spoiler olabilir diyerek vazgeçtim. O yüzden; ben de okuduğun kitaplardaki karakterlerden biri ile bir gün geçirme şansın olsa, kimi seçerdin diyorum?

Cevabım iseeeeeee, of! Kolay soru dedim ama baya düşündüm yine. Dumbledore demek istedim aslında, onun tüm büyü yeteneğinden faydalanır ve bolca eğlenirdim o gün. Hem bilgeliği yeter! Ama yine de bir süre sonra yaş farkı sıkabilirdi yani. :D Albus'u ne kadar sevsem deee; bilindik ve sevilen bir Albus yerine, tamamiyle gizemli ve çözülmeyi bekleyen bir Christian daha uygun gibi. "Christian Grey" olsun cevabım. :) Ama niyetim kötü değil, onun o psikolojisini anlamaya çalışırdım diyeyim. :) Hem Charlie Tango ile de gezerdik tüm gün. :)

Evet, cevaplarım baya uzun oldu ama siz böyle yapmak zorunda değilsiniz tabi. Çok uç bir soru yok ama güzel ve zor sorular oldu bence. Daha fazla soru sormak isterdim, 5 biraz az geldi sonradan düşününce. Ama ilk mimim. Nasıl olacak, tepkiler nasıl gelecek vs.. diyerek fazla soru komadım. Zaten bu 5 soru da oldukça kazık oldu bence. :) Olumlu tepkiler olursa, sonraki mimlerde soruları arttırabilirim. Etiketlemeye geçelim şimdi de. Öyle 15-20 kişi etiketlemek gerektiğinde bana afakanlar basıyor. O yüzden makul oluyorum ve 8 kişiyi etiketliyorum sadece. Bu 8 kişi:

-Saklama Kabı'ndan Eren.
-The Readyling Lady'den Onur Abla
-İlle de kitap'tan İnci
-Colored Books (adı şu an aklımda değil ne yazık ki.)
-Yorummbaz'dan Büşra
-Kitap Aşığı'ndan Tuğçe
-Kristal Kitap ( adını hatırlayamadım, çok özür diliyorum.)
-Ve Zamska ( senin de adını unuttum malesef.)

Ama etiketlemediklerim de, isterlerse mimi yapabilirler tabi. Hatta bence yapın, yazıyı da bana yollayın. Bu yazıma eklerim. :) Umarım, keyifle yaparsınız! Yapacaklara kolay gelsin şimdiden! İlk mimim hayırlı olsun, başarılı geçsin! :) Sonraki yazıda görüşürüz! :)

8 yorum:

MTV EMA 2014 KAZANANLAR

21:39 orta boy popcorn 0 Comments

Hepinize merhaba! Yazacak çok şey var. O yüzden fazla uzun tutmayacağım giriş kısmını. Yıllardır yapılan "MTV Avrupa Müzik Ödülleri", geçtiğimiz günlerde Glasgow'da düzenlendi. Gecede ünlülerin kıyafetleri olsun, performanslar olsun, ödüller olsun bol bol magazin malzemesi çıktı tabi. :) Sunucu, Nicki Minaj'dı. Ariana Grande, Charli XCX, Ed Sheeran gibi isimler de performans sergilediler. Eskiden hiç kaçırmazdım bu töreni ama artık eskisi kadar ilgimi çekmiyor nedense.. Bir Grammy değil sonuçta. :) Uzatmadan, kazananlara geçiyorum. Buyrunuz:
En İyi Şarkı :
Ariana Grande- Problem Ft. Iggy Azalea 
En İyi Pop :
One Direction 
En Büyük Hayran :
One Direction 
En İyi Hip-Hop :
Nicki Minaj- Anaconda 
En İyi Erkek :
Justin Bieber 
En İyi Canlı Performans :
One Direction 
En İyi Elektronik :
Afrojack 
En İyi Şarkı (Mesaj Veren) :
Beyonce- Pretty Hurts 
Evrensel İkon :
Ozzy Osbourne
En İyi Dünya Sahnesi :
Enrique Iglesias 
En İyi Görünüm :
Katy Perry 
En İyi Kadın :
Ariana Grande 
En İyi Video :
Katy Perry- Dark Horse Ft. Juicy J 
En İyi Alternatif :
30 Seconds To Mars 
En İyi Yeni Çıkış :
5 Second Of Summer 
En İyi Push :
5 Second Of Summer 
En İyi Rock :
Linkin Park
Sonuçları nasıl buldunuz? Bunun burada ne işi var dediğiniz var mı? Ya da içlerinden hayranı olduğunuz bir isim? Yorumları bekliyorum. Sonuçlar güzel olmasına güzel ama "popüler" olanın bir adım öne çıktığı da bir gerçek. Zamanında Emre Aydın'ın ödül aldığını hatırlarım, keşke yine aday birilerini çıkarsak.. 
Bu arada, çook güzel yazılarım geliyor! Okuduğum çoğu kitap serisini blogdan önce okuduğum için tekrar yorum girmemiştim. Ama birçoğunun son kitapları çıktı. Ben de şöyle bir "Seriler" yazı dizisi yapsam güzel olur dedim ve işe koyuldum. :) Ayrıca, ilk mimimi yapacağım! Hiç mim yapmadım daha önce. Aklıma gelen sorular da çok basit sorular aslında ama maksat paylaşım ve eğlence olsun. Interstealler'ı hala izleyemedim! Evet, HALA! İzler izlemez, yorumu burada. Bradley Cooper&Jennifer Lawrence'ın oynadığı "Serena"yı çok merak ediyorum. Fırsat bulurum umarım. Bu dönem çok konuşulacak, kaçırılmaması gereken filmleri yazmıştım. Hala okumayan varsa, buraya tıklayabilir. O yazıma yorumlarınızı bekliyorum, beklediğim dönüşler gelmedi. :(
VE VE VE VE; BUNU YAZMAZSAM TABİ Kİ OLMAZ! GRİNİN ELLİ TONU'NUN 2.FRAGMANI YARIN SABAH(ÜLKE SAATİYLE) ÇIKIYOR! KALKAR KALKMAZ BİLGİSAYARA KOŞACAĞIM! DUYMAYAN KALMASIN! YAYINLANAN TEASER BİLE KAFAYI YEDİRTMEYE YETİYOR. SAATLER KALDI!
Neyse, yine destan oldu. :D Hafta sonu geliyor yaşasın!! Herkese şimdiden bol eğlenceli bir hafta sonu diliyorum. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı'na gidenler sayesinde, ben çatır çatır çatlamakla meşgulüm bu aralar. Çok kıskanıyorum herkesi. Çok güzel kitaplar, yazarlar, blogger ortamı var. İzmir için sabırsızlanıyorum. Keyifli okumalar! :)

0 yorum:

*Dönemin Kaçırılmayacak Filmleri*

19:45 orta boy popcorn 9 Comments

Herkese selamlar! Uzun bir aradan sonra yine buradayım. Bu ara üşengeçliğim üzerimde olduğu için pek yazı yazamıyorum. Neyse, tekrar bahanelerimi anlatmayayım burada. :) Bugün, uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıyı yazıyorum. Malum, sinemada sezon açıldı! Son dönemde oldukça kaliteli filmler vizyona girdi, ödül sezonu başlamasa da ısındı diyebiliriz. Dedikodular, yorumlar her yerde! Daha izlemediğimiz de birçok film var. Hazır böyle olunca; ben de bu sene ödül törenlerinde adlarını sıkça duyacağımız, benim gibi tüm sinemaseverlerin büyük merakla beklediği filmleri bir listeleyeyim istedim. Tabi ki her filmi yazamıyorum ama en merak edilenleri bulabilirsiniz. Bir kısmını izledim ama çoğunun gelmesini bekliyorum heyecanla. :) O zaman, başlayalım!

Ülkemizde şimdiye dek vizyona girmiş veya vizyonda olan filmleri yazsam mı bilemedim. Çoğu kişi izlemiştir zaten. Ama yine "yılın filmleri"nden söz ediyorsak, değinmemek olmaz. Hem izlemeyenler de olabilir. O yüzden, diğerleri kadar ayrıntılı anlatmasam da yazacağım onları da.

1) Gone Girl:
İlk sıraya tabi ki "Gone Girl"ü koyuyorum. Yılın en çok konuşulan filmlerinden olacağı kesin! Çoğu kişinin yıl sonu listelerinde yer alacak, ödül sezonunda adını çokça anacağımızı düşündüğüm bir film. Hatta en iyi film Oscar'ı için oldukça iddialı görüyorum kendisini. İlk sıraya koymamın diğer bir sebebi de, filme bayılmam. Yorumumu da hemen yapmıştım zaten, okumak isteyenler tıklasın. David Fincher'ın çok iyi bir iş ortaya koyduğunu düşünüyorum. Diğer filmlerinden daha farklı bir yerde ama kendi çizgisini de bozmamış. Aynı adlı kitaptan uyarlanan film, aslında bir psikolojik gerilim. Bir çiftin üzerinden, "Vay be!"dedirtti bana bolca. Çok ilginç karakterler var, hatta böyle bir kadın karakteri ne zamandır izlemediğimi söylemeliyim. Oyuncuların da filmin etkisinde payı büyük tabi. Uzunluğuna rağmen sıkmıyor. Ufak tefek abartılı bulduğum ve çok az da olsa sıkan yerler de var ama sonuç olarak, yılın en iyilerinden kesinlikle! Vizyondan kalktı sanırım, yine bir bakın ama sinemada olmasa da bir şekilde mutlaka bu filmi izleyin. Pişman olmayacağınıza eminim. Ödül sezonunda çok Fransız kalmak istemiyorsanız tabi. :)

2) The Judge:
İkinci sırada ise, geçtiğimiz günlerde izlediğim "The Judge" var. Film gayet iyiydi ama ödül törenlerinde ciddi kazanımlarla dönecek tarzdan değildi bence. Ama yine de adaylıkları olacağını ve özellikle oyuncu kategorilerinde ciddi şansı olduğunu düşündüğüm için, eklemek istedim. Yorumumu yazmamıştım ama "En Son Ne İzledim?" kısmında paylaşmıştım. :) Ben filmi oldukça beğenmiştim. Güzel bir hikayesi var, son dönemde pek görmediğimiz baba-oğul ilişkisine değinen bir film. Sıkmadan, bazı ailevi değerlerin önemini anlatarak ilerliyor. Yer yer çok duygulandım. Güzel manzaralar ve güzel diyaloglar var. Hukuk öğrencisi olduğum için, filmdeki dava kısımlarını ekstra beğendim. :) Diyalogların önemli olduğu bir film gerçekten, kaçırmamak gerek. Oyunculuklar da yerinde, özellikle Robert Duvall harika bir iş çıkartmış. Ödül konusunda şansı ne olur bilemem ama adaylıklar alacağı kesin ve yıl boyu adını bolca duyacağımız filmlerden. Bir bakın derim. :)

3) Magic in the Moonlight: 
Woody Allen'ın son eseri olan film, üçüncü sırada. Bu arada, sıra falan diyorum ama bu sadece yazma sırası. Filmleri sıralamadım kesinlikle ki zaten bazılarını henüz izlemedim bile. Malum, Allen genelde bir iyi bir film bir ortalama film şeklinde ilerler. Yine ezberi bozmamış. Geçen sene Cate Blanchett'a Oscar aldıran filmi "Blue Jasmine"den sonra, daha seyir zevki düşük bir film çekmiş bence. Film kötü demiyorum, değil de zaten ama fazla beklentiye girmemek lazım. İzlenip, hoş vakit geçirilip unutulabilecek filmlerden. "Madem beğenmedin, bu ödüllere damga vuracak filmler listesinde ne işi var?"derseniz, aslında haklısınız. Ama yine de söz konusu Allen olunca, en azından senaryo-belki oyuncu vs.. gibi bazı dallarda yer bulabileceğini düşünüyorum. Adaylık alamasa bile, sezonun öne çıkan ve beklenen yapımlarından biriydi sonuçta. Ben özellikle Colin Firth için izlemiştim. Kendisine ba-yı-lı-yo-rum! Filmde yine oldukça iyi ama öyle fazla önce çıkacak bir efor sarf etmediği de açık. İleride çok daha iyi filmlerde görmek istiyorum onu. :) Emma ile iyi bir ikili olmuşlar ama. İzlemezseniz bir şey kaybetmezsiniz bence ama güzel vakit geçirip, Allen'ın o hafiften toz pembe dünyasına bir göz atabilirsiniz. Allen hayranları zaten koleksiyonlarını tamamlayacaktır. :)

4) Boyhood:
Gelelim Boyhood'a. Boyhood, bu sene Filmekimi'nde izleme şansı bulduğumuz bir filmdi. Tabi ben izleyemedim malesef ama festivalin en beklenen yapımıydı belki de. Özellikle yurtdışındaki tepkiler olağanüstü, çok beğenilmiş film. Ülkemizde gördüğüm kadarıyla, beğenen de var ama abartılı bulan da. İzlemediğim için yorum yapamıyorum ama yine de bu sene ödül sezonunda adından çok söz ettireceğine eminim. Richard Linklater'in son filmi ve yönetmen Linklater olunca, herkesin beklentisi yükseliyor tabi. Bilmeyenler için, "Before.." serisinin (Before Midnight vs..) yönetmeni olduğunu söyleyeyim. Kadrosunda fazla bilindik isimler yok ancak konu itibariyle, gerçekten kalpleri feth edebilecek bir yapım. Malesef ülkemizde vizyona girmiyor film. Çok üzgünüm bu konuda. Sinemamız ve salonlarımız ne kadar gelişse de, hala yeteri kadar filmin geldiğini düşünmüyorum ülkemize. Umarım, bu durum değişir. Ama internet üzerinden filmi bulup, bir göz atın derim. Ben de en kısa zamanda izlemek istiyorum filmi.

5) The Grand Budapest Hotel:
Seveni fazla olan yönetmenlerden biri de Wes Anderson. Gerçekten de masalsı bir anlatımı var. İtiraf ediyorum, sadece Moonrise Kingdom'ı izledim ama çok beğendim. Bambaşka diyarlar gidiyorsunuz izlerken. Son filmi de "The Grand Budapest Hotel" oldu. Özellikle çok zengin oyuncu kadrosuyla ilgiyi çekti. Fragmandan sonra pek emin olamamıştım film konusunda ama izleyenlerin çoğunluğu çok beğenmiş filmi. Eğlenceli bir anlatım gibi gözüküyor. Öyle büyük çaplı bir adaylık vs.. alabileceğini sanmıyorum ama yine de bazı dallarda adını duyacağımızı düşünüyorum. Duyamasak bile, sezonun öne çıkan filmlerinden biri oldu. O sebeple izlemekte yarar var. Ben de en kısa zamanda izlemek istiyorum.

6) Fury:
Fury, yakın zamanda izlediğim ama uzun yorumunu blogda yazmadığım bir film. Fazla bir şey söylemeyeceğimi düşünmüştüm ama "En Son Ne İzledim?" kısmında, oldukça beğendiğimi belirtmiştim. Fazla izlemişliğim yoktur savaş filmi ki son dönemde de pek görmüyoruz. Ama Fury, gerçekten yeni bir soluk getirmiş bu türe. Belgesel tadında, birkaç abartı kısım hariç olabildiğince gerçekçi bir film olmuş. Kameraya alınmış gerçek bir savaş sanki. David Ayer'in iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. Film olarak ne gibi adaylıklar alır bilemiyorum ama toplu performans, görsellik ve belki oyuncular bakımından şanslı olabilir. Özellikle Logan Lerman'ın oyunculuğuna bayıldığımı söylemeliyim. Umutluyum ondan! Brad Pitt de her zamanki gibi. :) Uzun olmasına rağmen sıkılmayacağınızı düşünüyorum, özellikle savaş filmi severlere tavsiye!

7) Exodus: Gods and Kings:
Sırada Ridley Scott'ın son filmi var. Son işleriyle istediği başarıya ulaşamayan yönetmen, daha bildiği sulara dönmüş gözüküyor. Son dönemde, bu tarz dini ağırlıklı filmleri daha çok görür olduk. Aslında fazlasıyla merak ettiğim bir film değildi ama Christian Bale olunca, akan sular duruyor tabi! En beğendiğim oyuncuların başında gelir ve tüm filmlerini izlemeye çalışırım. :) Özellikle görsel olarak iyi bir film bekliyorum şahsen. Ülkemizde 12 Aralık'ta vizyona girecek olan film, bana kalırsa oyunculuk ve görsel ödüllerde şansını zorlayacak. Hele de bu sene çok fazla öne çıkan fazla erkek karakter ve erkek oyuncu izlemediğimizi düşünürsek, Bale'in yeni bir adaylık alması olası diyorum.

8) Big Eyes:
Ve işte benim en çok beklediğim filmlerden biri!! Tim Burton'ın son bombası Big Eyes. Konusu oldukça farklı, oyuncularını parlatacak gibi görünen ve yine Tim Burton farklılığını hissedeceğimiz bir film olacak bence. Ülkemizde umarım vizyona girer, şu an bir bilgim yok. Yoksa isyan çıkarırım! Gerçekten bu film kaçmaz. :) Christoph Waltz ve Amy Adams gibi iki iyi isim, kadroda başı çekiyorlar. İkisinin de adaylıklarına kesin gözüyle bakıyorum şimdiden. Hele ki;  fazlasıyla Amy Adams sever biri olarak, "Verin artık şu kadına Oscar'ı!" diye pankart açacağım. Çoktan hak ediyor ve her sene farklı film&rollerle bizleri şaşırtıyor. Gerçekten kariyerini çok güzel çiziyor bence. Umarım, artık adaylıklardan ödüllere geçiş yapar. Bu sene yarışın Amy Adams ve Rosamund Pike arasında geçeceğini düşünüyorum. Adams'ı izlemedim ama çok sevsem de, Pike'a karşı bu kez şansı epey zor olacak gibi. 

9) Inherent Vice:
Paul Thomas Anderson'ın son filmini ekliyorum şimdi de listeye. Oldukça dikkat çekici bir kapağı var bence. Işıl ışıl, göz kamaştırıyor renkler. "The Master" ile büyük bir hayran kitlesi kazanan yönetmen -ki benim izlediğim tek filmi- , bu kez bambaşka bir konuya yönelmiş. Henüz yurtdışında da vizyona girmedi, ülkemizdeki durumu hakkında da bir bilgim yok. Buraya da uğramasını umuyorum. Film bence, alırsa oyuncularıyla adaylık alabilir ve belki yönetmen-senaryo. Joaquin Phoenix gibi bir isim var kadroda. "Her"den sonra kendisine olan sevgim kat be kat arttı. Hala izlemediniz mi yoksa siz "Her"ü? HEMEN GİDİN, İZLEYİN! Bu kadar diyorum. :) Konumuza dönersek, Phoenix'in yanında da Reese Witherspoon var. Bu sezon bence esas "Wild" ile adından söz ettirecek ama bu film ile de neden bir adaylık almasın diyorum? Bekliyoruz şimdilik.

10) Unbroken:
Yine en merakla beklediğim filmlerden biri, "Unbroken". Angelina Jolie yönetir, Coen Kardeşler de yazarsa o film nasıl olur? Birlikte göreceğiz. Ama benim beklentim fazla. Üçü de çok sevdiğim isimler. Coen Kardeşler ne yapsa izlerim galiba. Oldukça özenildiğini okuyorum film için. Konusu gerçekten Akademi'ye göre. Oyuncu kadrosu çok ünlü isimlerden oluşmasa da, bu filmden sonra çoğunun yıldızının parlayacağına eminim. Angelina Jolie, yönetmenlik anlamında emin adımlarla ilerliyor. Gerçekten ödül almasını çook isterim, hem kadın olduğu hem de sevdiğim için. Şanslıyız ki, ülkemizde de 26 Aralık'ta vizyona girecek. Merakla bekliyorum, size de öneriyorum. Jolie'nin popülerliğini de düşününce, adından çok fazla söz ettirecektir film.

11) Into the Woods:
Into The Woods, bir kere içinde Meryl Streep'i barındırmasından dolayı heyecanla beklediğim bir yapım. İkinci olarak, müzikallere bayılırım! Üçüncü olarak da, masal dünyasında bildiğimiz karakterler canlanıyorsa; değmeyin keyfime! Sabırsızım bu film için. Türü ve konusu sebebiyle, bazılarının ilgisini çekmeyecektir ama sezonun en renkli filmi olacak bence. Ülkemizdeki vizyon tarihi belli değil ama atlarlarsa, gerçekten FAZLACA ELEŞTİRİRİM! Biz de izlemeliyiz dev ekranda böyle bir filmi. Filmin, ödül sezonunda ne yapacağını tahmin etmek güç. Bence müzik, görsellik-görüntü gibi alanlarda ve bir de oyunculuk dallarında adını duyuracaktır. Meryl Streep demek adaylık demek malum! Ayrıca, yıllardır beğenerek izlediğim ve hak ettiği değeri alamadığını düşünsüğüm Emily Blunt da aday olabilir. Bunun dışında Johnny Deep de kurt rolü ile kadroda. Mutlaka bir şans vermenizi öneririm, bambaşka bir diyara sürükleyeceğine eminim hepimizi.

12) Interstealler: 
Benim için Christopher Nolan deyince akan sular durur! Açık ara en sevdiğim yönetmen kendisi. Beğenmediğimi bırakın, az beğendiğim filmi bile yok. Hepsi muazzam işler bence. Dönemin en çığır açan beyni! Ve Akademi tarafından bir türlü yüzünün güldürülmemesini hazmedemiyorum! Adama komplo kuruyorlar resmen. Gidip yüz yüze konuşmak isterdim. "Gareziniz ne?" diye. :) Şaka bir yana, iki yıl aradan sonra geri dönüyor Nolan. Oldukça farklı ve ses getiren bir film ile hem de. Geçen seneki "Gravity"den sonra, yine uzaydayız! Fragmanı beklentileri karşılamamıştı ama bence gayet merak uyandırıcı. Kadroda, geçen senenin Oscarlı oyuncusu Matthew McConaughey(bu ismi çok mu düşündü ailesi) , Jessica Chastain, Anne Hataway ve Nolan'ın gediklisi Michael Caine gibi isimler var. Ben hala ne yazık ki izleyemedim, en kısa zamanda salona koşacağım. SİZ DE BÖYLE BİR FİLMİ SİNEMADA İZLEYİN BENCE. İzleyenler hayran kalmışlar, olumsuz yorum okumadım. Imdb'nin "Top 250" listesinde 11.sırada yerini aldı bile. Bu kez ödüller açısından şanslı olacağına inanmak istiyorum. Artık değeri bilinsin şu adamın! Ama film dışında, oyuncuların kesinlikle adaylık alacağını düşünüyorum. McConaughey ve Anne Hataway çok ciddi adaylar. Erkek yarışının sakinliği düşünülürse, MC.'nin şansı da epey yüksek. Aylar sonra sonucu göreceğiz. Şimdilik filmin keyfini çıkarmak düşüyor bize. Müzikler yine efsane isim Hans Zimmer tarafından hazırlanmış. Nasıl bir iş çıkardığını merak ediyorum. Nolan filmlerine apayrı bir etki kattığı bir gerçek müzikleri ile. Çok heyecanlıyım bu film için! Bir de, Nolan'a buradan mesajım var:"Lütfen daha sık film çek!". :)

13) Birdman:
Inarritu'nun merakla beklenen filmi Birdman de, bu yılın en beklenen yapımlarından biri. Hatta ciddi anlamda ödüllerde öne çıkacağı düşünülüyor. En iyi film yarışının, Gone Girl ve Birdman arasında geçeceğini düşünen çok. Tabi kapı gibi Interstealler var orada. :) Michael Keaton, Edward Norton, Naomi Watts gibi isimlerden oluşan zengin bir oyuncu kadrosu var filmin. Konusunun da gayet ilgi çekici ve Akademi'ye göre olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde 16 Ocak'ta vizyona girecek olan film, bu yıl en çok konuşulan filmlerden biri. Edward Norton'un en iyi oyuncu kategorisinde adaylık alacağını düşünüyorum. En iyi film adaylığı ise, kesin gibi bir şey. Mutlaka izleyin diyorum ve ben de merakla bekliyorum.

14) Foxcatcher:
Foxcatcher, aslında geçen yıl vizyona girmesi gereken ama ertelenen bir film. Nedenini şu an hatırlayamıyorum. Yönetmenlik kariyeri fazla olmayan ama özellikle Moneyball gibi kaliteli ve çok sevilen bir film çeken Bennet Miller yönetmen. Kadroda; Channing Tatum, Steve Carell ve Mark Ruffalo var. Film, gerçek bir hikayeye dayanıyor. Bu da her zaman 1-0 önde başlamak demek. Çoğu kişiyi etkileyeceğine eminim. Akıbeti ne olur bilemiyorum ama oyuncu kategorilerinde adaylık alacağını düşünüyorum bir ya da birkaç ismin. Ülkemizde ne zaman vizyona girecek bilmiyorum ama atlamazlar umarım. Öyle aşırı merak ettiğim bir film diyemem ama gerçekten adından söz ettiren bir film oldu şimdiden. Ruffalo'daki değişim de gözlerden kaçmıyor! Ki beğendiğim bir isimdir.

15) Wild:
"Dallas Buyers Club" deyince bir durup düşünmek gerek. Geçen sezon, filmin ne kadar konuşulduğu ve sevildiği ortada. Oyuncularını parlattığı da ortada. Yönetmeni Jean-Marc Vallee'nin sıradaki filmi de "Wild". Tek bir kadının yolculuğunu anlatıyor ve tek bir karaktere odaklanıyor. Bu tarz filmleri Akademi'nin de çok sevdiğini biliyoruz. Ben filmi çok merak ediyorum. Bunun bir sebebi de, Reese Witherspoon'u seviyor ve özlemiş olmam. Uzun zamandır izlememiştik kendisini. Bu yıl, birçok film ile aramıza dönüyor. Film bence, bu yıl öne çıkacak yapımlardan biri. Witherspoon'un en iyi kadın oyuncu dalında kesinlikle aday olacağını düşünüyorum. Filmi izledikten sonra, şansı hakkında bir yorum yapabilirim. Ama film, senaryo, oyuncu gibi dallarda şansı çok. Burada da kesinlikle vizyona girmeli! Böyle bir filmi kaçırmamalıyız! Merakla bekliyorum.

16) Serena:
"Serena"yı buraya koyup koymamakta kararsız kaldım. Ama oyuncu kadrosu ile adından söz ettireceğine eminim bir kere. İsimleri duyduğunuzda siz de emin olacaksınız. :) Film de gayet güzel gözüktü bana fragmandan. Karakter odaklı bir yapım olmuş gibi. Bir çiftin tanışmasından sonra olan olayları izleyeceğiz. Susanne Bier yönetmen. O da bu film ile kariyerine yeni bir sayfa açabilir. Bradley Cooper&Jennifer Lawrence yeniden birlikte! Bu ikili, gerçekten çok uyumlu bir ikili ve filmlerin aranan ikilisi oldular. Ama şahsi fikrim, bir süre aynı filmde bulunmasınlar. En azından çift olarak. Biraz tekrar gibi geliyor bana. İki oyuncunun da adaylık şansı epey yüksek. Özellikle herkesin-benim aksime- Jennifer sevgisini düşünürsek, mutlaka şans bulacaktır. Filmin diğer dallarda ne yapacağını hep birlikte göreceğiz. Ülkemizde de yakın zamanda vizyona girecek. Sabırsızlıkla bekliyorum, siz de gidip izleyin bence. Bu sezonki konuşmalara yabancı kalmayın. :)

Evet! Çok çok çok uzun bir yazı oldu. Çok uğraştım açıkçası ama değdiğini düşünüyorum. Güzel bir derleme oldu bence. Bazı filmleri atladığımı biliyorum, "Bunu neden yazmadın?" demeyin lütfen. Her filmi yazmaya kalksam, yazı bitmez veya da kimse okumaz. Ben kendimce, en merak edilen ve öne çıkacak yapımları sıraladım. Ödül törenlerinin aday listelerini bu filmler oluşturacak bence, genel olarak. Bu haliyle bile zor okunur bir yazı oldu, tamamını okuyanlara kocaman ama kocaman teşekkürler. Lütfen yorum bırakın. Filmler hakkında ne düşünüyorsunuz, en çok hangisini merak ediyorsunuz bilmek istiyorum. Siz yorum yapınca, her şey daha anlamlı. :) 

Uzun süredir yeni yazı paylaşmamıştım ama bu, uzun bir süre daha götürür herhalde. :D Umarım, yeni hafta hepimiz için çok güzel geçer. Herkese keyifli okumalar! :)

9 yorum:

Pazar Dinlemesi

15:09 orta boy popcorn 0 Comments

Herkese güzel bir Pazar gününden merhaba! Kış iyice kendini hissettiriyor artık, kışlıklar çıktı. Havalar soğudu. Pek hoşnut değilim tabi ama yapacak bir şey yok. Uzun zamandır düzenli olarak "Pazar Dinlemesi" yazısı paylaşmıyordum, hep bir şey çıkıyordu. Ama artık bir geri döneyim diyorum. :) Bu hafta için, çok severek dinlediğim bir şarkı seçtim. Haftaladır dilimden düşmüyor, bıkmıyorum. Havalar soğusa da dinlediğinizde içinizi ısıtacak bir şarkı bence. İnsanı hareket etmeye zorluyor. :) Rixton, favori gruplarımdan oldu şimdiden! Şarkılarla ilgili yorumları lütfen yazın bu arada, merak ediyorum düşüncelerinizi. Umarım, siz de beğenerek dinlersiniz. Şimdiden iyi haftalar! :)


0 yorum:

GONE GİRL / DAVİD FİNCHER

18:15 orta boy popcorn 3 Comments

Merhabalar! Aklımda çok şey var ama bir türlü yazmak için fırsat yaratamadım. Daha doğrusu, istek gelmedi nedense. :) Ama iki gün önce, uzun zamandır merakla beklediğim Gone Girl'ü izleyince "Bunu mutlaka yazmalıyım." dedim ve oturdum bilgisayarımın başına. :) Bazı filmleri ne kadar çok beğensem de, hakkında yazılacak fazla şey bulamıyorum. Güzeldi, tavsiye ederim, eğleneceksiniz vs.. demek yeterli oluyor. "Ninja Turtles" ve "Pek Yakında" bunlardan ikisiydi ve blogda yazı yazmak yerine, "En Son Ne İzledim?" köşesinde paylaştım iki filmi. Ama "Gone Girl" , üzerine konuşulacak çok şeyin olduğu bir film bence.

Fragmanını izlediğimden beri aşırı derecede merak ediyordum filmi. Hem yönetmeni, hem fragmanı, hem konusu derken tüm sinemaseverler gün sayıyordu diyebilirim. Filmin çıktığı gün Twitter'da en çok konuşulan şeydi film! Malesef ben ilk hafta izleyemedim ama vakit bulur bulmaz kendimi salona attım. Hatta filmi fazla araştırmadığım için, +18 olduğunu bilmiyordum. Kimlik sorulunca -biraz bozulmadım değil- fark ettim. Bu yüzden; içinizde bilmeyenler varsa söylemiş olayım, film +18. Kimliğinizi götürmeyi unutmayın her ihtimale karşı. :) 

Yönetmen, David Fincher! Fincher, kesinlikle benim en sevdiğim yönetmenlerden biri. "Zodiac", "Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi" , "Dövüş Kulübü"  ve "Sosyal Ağ" gibi çok sevilen filmlerin de yönetmeni aynı zamanda. Şu ana kadar izlediğim filmleri içerisinde, beğenmediğimi bırakın "Fena değildi, güzeldi işte o kadar." dediğim bile olmadı. Hepsini çok beğendim. Kendine has bir tarzı ve kamerası var kesinlikle. Daha fazla karakterlere odaklanan, "zoom" kullanmayı ve mimikleri en ince ayrıntısına kadar göstermeyi seven, filmlerinin içinde bir karanlık taraf da bulunan ve çok başarılı bir yönetmen bence. "Ejderha Dövmeli Kız"dan sonra uzun denebilecek bir ara vermişti ve "Gone Girl" ile muhteşem bir dönüş yaptı.

Film dışı şeylerle çok doldurdum yazıyı. Artık filme dönsem iyi olacak. :) Filmimiz, aslında bir kitap uyarlaması. Filmden sonra yeniden basım yapıldı ve her yerde bulabilirsiniz. Ben kitabı okumamıştım ama okuyanlar kitabı da çok beğenmiş. Uyarlama yapmak her zaman zordur ama Fincher bu işi çok iyi kotarmış. Film; tanışıp birbirine aşık olan ve sonunda evlenen bir çifti, başta her şeyin güzel gittiği ama sonrasında gelen işsizlik ve parasızlık ile çeşitli sorunların baş gösterdiği bir evliliği anlatıyor. Daha doğrusu temeli bu. Bir gün adam işten eve geliyor ve karısı evde yok! KAYIP! Bir yandan geçmişlerini, bir yandan da şimdiki zamanı izliyoruz film boyunca. 

Tabi ki olaya hemen polis müdahale ediyor. Çünkü, kadın bulunamıyor. Ayrıca kadın yani Amy, çok bilindik bir seriye ilham veren kişi olduğu için çok popüler biri. Halkın çok sevdiği bir isim. Böyle olunca tüm haber bültenlerinde o konuşuluyor, herkes onu arıyor. Filmle ilgili daha fazla şey söylemem mümkün değil. Gerçekten izleyip görülmesi gerekiyor devamının. Söyleyeceğim her şey, şoklarınızı azaltır öyle diyeyim. :) Nick'in ikiz kardeşi de en çok gördüğümüz yan karakter. Kardeşiyle iyi görünen bir ilişkisi var. Polisler, dedektif, Nick'in avukatı ve Amy'nin eski sevgilisi de diğer yan karakterler. Bu eski sevgiliyi de "Neil Patrick Harris" canlandırıyor bu arada. Onu ilk kez bu tarz bir film ve rolde izledim, ilginç bir deneyim oldu. :)

Film aslında yavaş bir tempoda gidiyor gibi gözüküyor ama kesinlikle sıkmıyor. Yavaş tempo gittikçe yükseliyor, bitmeyen bir gerilim var. Müzikler de çok yardımcı oldu gerilmeme. Sürekli bir şey olmasını bekliyorsunuz. Biraz karanlık bir film. İzledikçe şok üzerine şok yaşıyorsunuz. En azından, ben böyle oldum. VE BUNLAR BÜYÜK ŞOKLARDI! Ciddi anlamda, "Vay!" dedim. İşin güzel tarafı da şu olmuş; Fincher da birçok yönetmen gibi şok edici olayı gösterip toparlayıcı bir finalle filmi bitirebilirdi. Ama o bunun yerine, DAHA DA BÜYÜK ŞOKLAR yaşatmayı tercih etmiş. Gerçekten bazı şeylere ağzım açık kaldı. Çok zekice kurgulanmış bir hikaye. Burada önce yazarın kendisine, sonra da bunu en iyi şekilde aktardığı için Fincher'a tebriklerimi yolluyorum. :)

Amy, çok güçlü bir kadın. Diplomaları imrendirecek cinsten. Ama evliliğinde, hiç olmak istemediği tarzda bir kadına dönüşüyor bir süre sonra. Belki de, o hep "o" kadındı? Her şey bir yanılsamaydı? OF, İZLEMENİZ GEREK! Sadece şunu söyleyebilirim ki, Amy'nin zekasına TAPTIM! Gördüğüm en zeki karakterlerden biriydi. Keşke o zeka bende olsa yani.. Neler neler yapıyor bir görseniz. :) Nick ise yakışıklı ve kendi halinde biri iken tanışıyor Amy ile. Onunla birlikte karakterinde bazı değişimler oluyor. Nick'e çok ama çok kızdım bir konu yüzünden. İzleyince anlayacaksınız. Affedilir bir yanı yok. Ancak film öyle bir yere gidiyor ki, Nick'e hak veriyor ve hatta acıyorsunuz bazen. 

Oyuncular işlerini hakkıyla yapmış. Açıkçası ben Ben Affleck'i pek sevmem. Isınamıyorum fazla ve oyunculuğu bana hep yapay geliyor nedense. Ama bu filmde beni gerçekten şaşırttı. Gayet beğendim, Nick'in o gerilimli hallerini çok iyi yansıtmış. Tabi filmin bir yıldızı var ise, kesinlikle Rosamund Pike. Zaten sevdiğim bir isimdi, çok güzel ve zarif bulurum. Ama bu film ile kendini aşmış! HARİKA BİR OYUNCULUK SERGİLEMİŞ! Karakter geçişleri, mimikler, gözler.. Hepsi harikaydı. Çok büyük bir zevkle izledim ve bu sene ödülleri süpüreceğini düşünüyorum. Tabi ileride karşısında dişli bir rakip çıkmazsa. Yine de; Oscar adaylığını geçtim, ödülü eve götürebilecek en güçlü isim belki de şu anda. Kariyeri fazla parlak biri değildi. Bu film ile güzel bir çıkışa geçeceğini düşünüyorum.

Filmin görüntü yönetmenliği, müzikleri vs.. Diğer her şey gayet güzeldi ve çok güzel bir bütündü. Müzikleri özellikle o gerilimli havayı çok güzel hissettiriyor. Gerçekten sinemada izlenmesi gereken bir film bence. Bir-iki ufak sahnede gözlerimi kapattığımı itiraf ediyorum, biraz "fazla" gelen yanları vardı. Bu arada, film tamamiyle karanlık ve olumsuz bir film değil kesinlikle. Yanlış anlaşılmasın. Özellikle ilk yarıda, gayet güzel ve olumlu sahneler de vardı. Ama gerilimin hep olduğunu bilin.

Sonuç olarak, filmi çok ama çok ama çok beğendim. Son dönemde izlediğim en iyi filmdi kesinlikle. Tekrar tekrar izlenebillir ama ilkindeki o sürprizleri bilince ne kadar zevkli olur bilemiyorum. Fincher'a tekrar hayran oldum. Bu sene en iyi film yarışının en güçlü adaylarından biri olacaktır. Film vizyondan kalkmadan, gidin izleyin diyorum. Sonrasında yorumlarınızı bekliyorum. :) Imdb sayfasına gitmek isteyenler, tıklasın. Uzun bir yorum oldu ama umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur. Sonraki yazıda görüşmek üzere! :)

Puanım:  photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png 

3 yorum:

Pazar Dinlemesi

12:09 orta boy popcorn 0 Comments

Hepinize upuzuun bir aradan sonra merhabaalaaaaaar! Yine yok oldum ortalıktan bir süredir, kendimi özletiyorum falan dermişim. :D Yine bir şeyler oldu ve yazamadım. Ama bir yerden dönüşe başlamak gerek. Ben de ne zamandır paylaşmadığım bir "Pazar Dinlemesi" yazısıyla döneyim dedim.

Bugün hava oldukça kapalı İzmir'de. Bulutlu ve tuhaf bir hava var. Haftalardır yazı devam ettirirken bu pek olmadı ama bir yandan ne zaman havaların soğuyacağını da merak ediyorum. Ben de bu hafta, bu havaya uygun bir şarkı seçmek istedim. Ayrıca bu kez bir ilk yapıyorum! Ve orjinal şarkı değil de bir cover paylaşıyorum. Bir yarışmadaki performansı paylaşacağım. O kadar beğendim ki! Resmen aşık oldum yani! Şu havaya da çok ama çok uygun, dinlerken huzur veriyor. Sizi bambaşka diyarlara götürüyor. Gözleriniz kapalı dinlemenizi öneririm. :)

Tek sorun çok kısa olması, malum sahne performansı olunca. Uzun hali olur umarım. Neyse, uzatmadan şarkıyı paylaşıyorum. Siz de benim gibi keyifle dinlerseniz çok mutlu olurum. Yorum bırakmayı unutmayın! Çok güzel yepisyeni yazılar da yolda ayrıca. :) Sadece bitirmek için biraz üşengeçliğimi atmam lazım. Mutlu Pazarlar! :)


0 yorum:

Uzun süre sonra yapılan mim / Book Challenge Tag

15:55 orta boy popcorn 4 Comments


Hepinize merhaba! Güzel bir tatil günündeyiz. Bayramın ilk günleri genellikle akraba gezileri biter ve kalan günler bize kalır. Bugün de, ben evde kalmayı ve kalan işlerimi bitirmeyi seçtim. Blog yazısı da bu işlerin başında geliyordu, malum çok aksattım buraları. Annemler dışarı çıkınca birazcık pişman olduğumu söyleyeyim ama artık olan oldu. Bu arada, herkesin bayramını kutluyorum! Sevdiklerinizle geçireceğiniz, mutlu olacağınız, nice harika bayramlara! :)

Uzun zamandır bloggerlar arasında bir mim çılgınlığı var. Her gün farklı birinden bir mim yazısı okuyorum. Ben pek zaman ayıramamıştım çoğuna, o yüzden yapmamıştım ama böyle fazla zaman almayan ve etiketlendiğim bir mim olunca artık yapayım dedim. Fazla zaman almıyor dedim ama oldukça düşündürücü sorular bence. Muhtemelen cevaplarken hep diğer şıklar aklımda kalacak. Mimimiz "Book Challenge Tag". Yani kitaplarla ve okuma alışkanlıklarımızla ilgili birkaç soruyu cevapladığımız bir mim. Hemen başlıyorum:


1) İlk Hayranlığım: Bunun cevabı tabi ki de "Harry Potter" ! Beni yakından tanıyan herkes bunu bilir zaten. :) Evet, çocukken de kitap okuyan biriydim. Jules Verne olsun Gülten Dayıoğlu olsun, hep severek okuduğum isimlerdi ama gerçek anlamda hayran olduğum ve kitaplara bağlanmamı sağlayan seridir HP. Kuzenimden görüp de aldığım o seri, hayatımı çok çok çok daha güzelleştirdi ve benim için çok ayrı bir yerde. Özlediiiiim! :( Ama bundan ayrı yine eskiden çok severek takip ettiğim ve kitap okuma alışkanlığı kazandıran bir kitap söyleyecek olursam, o da "Bir Genç Kızın Gizli Defteri" serisidir. Merakla takip ederdim seriyi. Bu iki seri benim ilk büyük hayranlıklarım ve kitap okumamı sağlayan kitaplar.

2) Favori Serim: Eh, üstteki cevabımdan sonra cevabı biliyorsunuz. :) HARRY POTTER FOREVER! :)

3) Favori Kitabım: Bu soru gerçekten zor. Çok ama çok zor hem de. Hele benim gibi kararsız ötesi bir insan için. Seride çok düşünmeme gerek yok ama kitap denince tek bir kitap seçmem imkansız. O yüzden birkaç tane bayıldığım kitabı söyleyeceğim. Yazacaklarım ilk aklıma gelenler, mutlaka atladıklarım vardır. Aşk ve Gurur, Umutsuz, Aynı Yıldızın Altında, Emma, Suç ve Ceza, Cennet, Karanlığın Elli Tonu, Gölge Ateşi" ilk aklıma gelenler. Kesin birçok kitabı atladım..

4) Favori Erkek Karakterim: Ya bu da çok zor ama! :( Hele de bir kitap karakterinden bahsediyorsak, çoğu ütopik ve hayalleri süsleyen karakterler oluyor. Ama yine de aşırı da düşünmeyeceğim bu soru için. Çünküüüü, ortada bir "Christian Grey" gerçeği var arkadaşlar. :) CG haricinde ise; Barrons ve Sky favorilerim!

5) Favori Bayan Karakterim: Bu da çok zor bir soru. Bayan, daha doğrusu "kadın" karakterle öyle aşırı sıcak bir bağ kuramam genelde. Ama mücadele gücü ile Tris kesinlikle sayacağım isimler arasında. Ayrıca gerçekçi ve abartısız kişiliği ile Mac'i de sayıyorum. Üçüncü bir isim söylersem, çok düşündürücü. Baya bir düşündükten sonra yaşama tutunma gücü ve pozitifliği ile Hazel Grace diyorum. :) Tek bir isim olmadı ama olması da mümkün değil, seçemem ki!

6) Favori Okuma Saatim: Aslında illa şu saatte okuyayım diye bir durumum yok. İşimin olmadığı, daha da önemlisi canımın istediği ve sessizliğin olduğu her yerde okuyabilirim. Yollar hariç. Çünkü, otobüs-araba sallanıyorsa okuyamıyorum. Ama en çok gece yatmadan önce okumayı seviyorum. Favori saatim diyebilirim. Herkesin yattığı, evde sessizliğin olduğu ve benim de uykudan önce okuduğum saat.

Eveet, bir mimi daha bitirdim. Mim yapmayı seviyorum. Bu tarz sorulara cevap düşünürken, ben de kendimi daha iyi tanıyorum. Beni mimleyen Kristal Kitap ve İki Kızın Kitaplığı bloglarına çok ama çok teşekkürler. Uzun süredir mimlenmemiştim ve bekliyordum açıkçası. Onların da cevaplarını merak ediyorsanız, üzerlerine tıklayın. Ve geldik işin en zor kısmına. Etiketlemek! Ben bu işi hiç yapamıyorum malesef. Aklıma kimse gelmiyor, seçemiyorum. Hele de 20 blog olunca, çoooooooooooooook zor! 20 blog hayatta bulamam. :) O yüzden ilk etapta aklıma gelen 6-7 blogu etiketliyorum, onlar dışında da her isteyen bu mimi yapabilir. Zaten gayet kısa ve basit bir mim. Çekinmeyin, hoşunuza gittiyse siz de yapın. Hatta yaptıktan sonra bu yazının altına linkini bırakırsanız ben de okuyabilirim ve belki bu yazıma da eklerim. :)

İşte etiketlediğim birkaç kişi:


Özellikle son üç isimden vlog istiyorum, bekliyorum. Üçünün de vlog çalışmalarını izlemeye bayılıyorum, çok eğleniyorum. Gerçekten günümü güzelleştiriyorlar. :) Bunlar benim ilk aklıma gelenler. Dediğim gibi, isteyen herkes yapabilir mimi. Herkese keyifli okumalar, iyi tatiller!

Bu arada; hazır bayram tatilinde iken, yazımı şöyle keyifli ve iç açıcı bir şarkı ile bitirmek istiyorum.  Keyifle dinlersiniz umarım, yorumları da bekliyorum. :)



4 yorum:

Dikkat! Aşk Çıkabilir. / Asude

18:37 orta boy popcorn 4 Comments


" Birbirlerinden nefret eden iki insandı onlar… Ama evlendiler! Uslanmaz bir asosyal olan İlkim'in hayatındaki tek amaç başarılı bir bilim kadını olmaktır. Onun modayla, makyajla işi yoktur ve gözlüğünün ardındaki dünyada ders notlarıyla mutludur. 

Evlenmek için hayallerinin profesörünü beklerken, karşısına tehlikeli, kaba, bilimden anlamayan, öfkeli bir işadamı çıkar. Martin Turner… Bu Amerikalı adamla asla evlenmemesi gerektiğini bilse de, muhteşem kariyerinin anahtarının onun ellerinde olması işleri rayından çıkaracaktır. Genç kız, ilk andan beri koşarak kaçmak istediği bu yakışıklı ve karanlık adama, hayatının tüm ideallerini çiğneyerek tutkuyla çekilirken, ilk kez gerçek bir kadın gibi hissetmeye başlar.

Ve genç adam, gizli çıkarları uğruna evlendiği bu kızı Amerika'ya götürdüğü gün ondan kurtulma planları yaparken, sessiz karısı hayatının merkezine yerleşir. Aşk, nefreti gölgesi gibi takip ederken, bu nefretten bir aşk doğabilir mi? Peki ya sırlar açığa çıktığında gerçek aşk yalanlara direnebilir mi? "


Hepinize uzun bir aradan sonra merhabalar! Okullar açıldı, havalar soğudu, kış yüzünü gösterdi. Kimimiz bundan dolayı mutlu, ben dahil birçok kişi ise hala yazı bırakmak istemiyor. Soğuğu ve kışı sevmediğimi -birkaç şeyi hariç- tekrar tekrar söylememe gerek yok. :) Ama yapacak bir şey yok. Kışın sevdiğimiz şeyleri yaparak, zamanın çabuk geçmesini ve yazın gelmesini bekleyeceğiz.

Yine uzun bir süredir yazamadım. Zaten artık düzenli yazma fikrini tamamen attım kafamdan. Olmuyor çünkü. İlla ki bir şey oluyor. Ya ben üşeniyorum ya konu bulamıyorum ya evde yazacak zamanı bulamıyorum. "Benim düzenim, düzensizlik." felsefesi ile ilerliyorum blog konusunda. :) Benden daha sık yazı bekleyenlerden çok ama çok özür diliyorum. Okulların açılmasıyla her şey biraz daha düzene girdi gibi. Zamanla daha iyi bir tempo tutturabilirim sanıyorum. Her neyse, laf kalabalığını bırakayım artık. :)

Bugün, sizlere haftalar önce bitirdiğim ama yazısını bir türlü giremediğim bir kitabı yorumlayacağım. Zaten kitabımız malum. Hala duymadan, bilmeyen, görmeyen kaldıysa............ / Noktaları siz doldurun. :) "Kitaplarla hiç mi hiç alakanız yok ya da kitapçıya da mı uğramıyorsunuz?" derim ancak. Biz blogger dünyası ise, kitabı yaladık yuttuk. Hatta ben sona kalanlardanım sanırım. :) Asude, benim için çok önemli bir yere sahip. Çünkü, çoğu kişi gibi ben de genelde yabancı yazarları tercih ederdim. Tabi ki çok sevdiğim yerli yazarlar da var. "Ayşe Kulin" hep verdiğim baş örnek mesela. Ama iki yerli yazar okuyorsam yirmi yabancı yazar okurdum, bu bir gerçek. Buradaki yerli yazarlardan kastım, klasikleri yazmamış yerli yazarlar tabi ki. Yoksa klasikleri, fırsat buldukça keyifle okuyoruz ve öneriyoruz. :) Asude'yi de uzun zamandır internette görüyordum ve bazı blog yazılarında çok övgü okumuştum hakkında. Yine de elim gitmiyordu, Emin olamıyordum; hele de yabancı karakterler falan olması, beni çok kararsızlığa itmişti. Yine de kararımı "ne mutlu ki" okumaktan yana kullandım ve ilk olarak "Pabucumun Ajanı" ile başladım yazarımızı okumaya. Eh, o kitaba ne kadar aşık olduğumu duymayan kalmamıştır. :) Kitaba ve karakterlere zaten bayıldım ama en çok da yazarımızın sıcacık diline, eğlencesine, akıcılığına ve karakterleri çok boyutlu yapmasına bayıldım. O kitaptan sonra da "Ne yazsa okurum galiba." diye düşünüyorum. Ve kendime de kızdım. Bundan sonra yerli yazarlara daha fazla şans vermeye karar verdim. Zaten son dönemde de malumunuz, birçok yerli yazar ortaya çıktı. Bu, bence çok olumlu bir şey. İstediklerimizi okumak ve beğenip beğenmemek bize kalmış. Ama ben bundan sonra daha fazla şans vereceğim kesinlikle. Şimdiden almak istediğim üç-dört yerli kitap oldu bile. Şimdi de destan gibi yazdığım önsözü bırakıp, ana konuya dönelim bence. Gerçekten ben kendimi neden durduramıyorum, bilmiyorum! Başladığımda, duramıyorum. Bıkmadan okuyanlarınız var ise, beni ne kadar mutlu ettiğinizi anlatmam zor. :)

"Dikkat! Aşk Çıkabilir" kitabımızın ismi. Asude bu kez yabancı bir karakteri başa oturtmuş. Başta tereddütlü olsam da, çok iyi olmuş. Değişiklik getirmiş hikayeye, farklılık katmış. Martin, "Martin" ama aslında tipik Türk erkeğinden de fazla farklı sayılmaz. Bu da yazarın etkisi olsa gerek. İş adamı, zengin, her ideal erkekte bulunması gereken bilimum özelliği taşımakta. Üstüne silah taşıyan, mafyayla bağlantılı, biraz tehlikeli biri. Tüm bunlar birleşince, çok karmaşık ama renkli bir karakter ortaya çıkmış. İlkim ise, bildiğiniz "inek öğrenci". Tüm hayatı dersleri, bilim ve gözlüğü. Yapay bir aile ortamından kendini bu şekilde soyutlamış İlkim. Amerika'da yüksek lisans yapmak en büyük hayali ve gelin görün ki, bunun için evlenmesi gerekeceğini tahmin edememiş kızımız. :) Bu arada, adını da çok güzel ve orjnal buldum ben. Martin ile tanışmaları tam bir "olay". Çooook komik sahnelerdi bence, okurken çok güldüm. :) Başta Martin'den gerçek anlamda nefret ettim. Gerçekten bu kadar ukala ve karşısındakini hor gören biri yoktur dedim. İlkim'ü sürekli -ciddi anlamda- aşağılaması çok sinirimi bozdu. İlkim'in de o baştaki sümsük ve hafif yalvaran tarzdaki halleri sinirlerimi zıplattı. Neyse ki, bunlar çok geçmeden düzeldiler ve doğru yolu buldular. Mı acaba?? :))

Kitap karakterlerin tanıştıktan sonra başlarına gelen olaylar sonucu, evlenmek zorunda kalmalarıyla başlıyor aslında. İlkim de hayalini kurduğu yüksek lisans eğitimine tam istediği şekilde olmasa da kavuşuyor. İkili, Amerika'ya gidiyor ve yepyeni bir hayata başlıyor. Kitabın devamını anlatmak istemiyorum, zaten tahmin edilmesi çok zor şeyler olmuyor. Ama sıklıkla güleceğiniz, bazen saç baş yolacağınız, su gibi akan bir kitap okuyacağınızı söyleyebilirim. Sıkılmayı bırak, çok da eğleniyorsunuz. Bende böyle oldu en azından. :) Hafif "pembe dizi"edası da yok değildi kitapta. Sürekli bir olay, bir heyecan, bir yanlışlıklar silsilesi.. Ama o "son"a ulaşmak için gerekli şeyler hepsi de. Kitapta bence çok orjinal birkaç şey de vardı. Bazı sahneler gerçekten ilginç ve meraklandırıcıydı.

Karakterleri zaten anlattım ama sevmediğim ufak birkaç şeye değineyim. Martin'in baştaki tavırlarını hiç mi hiç sevmedim bir kere. Neyse ki, sonradan düzeldi. Başta çok dengesiz bir görüntü çiziyordu ama onu da iç ve dış kimliğinin çatışmasına bağlıyorum. İlkim'in baştaki sümsük ve ezik hallerine ne kadar sinirlendiğimi anlatamam! Tam o da düzeldi derken, bu kez de fazla başına buyruk davranmaya başladı. Bu karakter değişimleri yer yer rahatsız etti. Bir de, açıkçası Martin'in daha fazla yabancı gibi olmasını isterdim. Yani, tamam senden benden biri sonuçta. Ama sanki Martin değil de Mert okuyormuş gibiydim. Karakter olarak demiyorum ama belki iş yeri tasvirleri, yaşadıkları yerin tasvirleri, Amerika'daki olaylar, bazı arkadaşlar vs.. vasıtasıyla hikayenin Amerika'da geçtiği daha çok yansıtılabilirdi. Hani başta söylenmese, gayet ülkemizde geçen bir hikaye diyebilirim.

Bunlar dışında gayet güzel bir kitaptı. Bu arada, yan karakterlere de değinmezsem olmaz. Yan değil baş karakter gibiydi ikisi de. Çok sivri karakterler, orjinaller. :) Seth ve Mary! Çok sevdim bu ikiliyi de! Seth de başta sinirimi bozdu ama bazı kabullenmesi zor davranışları oldu ama sonradan o da içindekileri ortaya döktü. Yıllara rağmen bitmeyen, çok tutkulu bir aşk onlarınki. Ama arada yaşanan onca şey, hırpalanan ruhlar ve en çok da Seth'in sevgilisi varken tekrar başlamaları çok ama çok zor. Onların sonunu da, okuyun ve görün diyorum. Bu ikili için ayrı kitap bile olabilirmiş bence. :)

Sonuç olarak, bu upuzun yazıya artık son veriyorum ve kitabı okursanız çok eğlenceli zaman geçirirsiniz diyorum. Kafa dağıtmak için ideal bir kitap. Zaten çabucak biter. Az hatalı, akıcı, güldüren ve gerçek dünyayı unutturup kitaba girmemizi sağlayan bir dili var. Türkçenin nimetlerini de kullanmasını çok iyi biliyor yazarımız. En büyük özelliği, yerli yapım sözleri-deyimleri-dizileri vs.. karakterlerin hayatına çok iyi adapte etmesi bence. Bu durum, gerçekçiliği sağlıyor kesinlikle.

Bu tarz seven herkese tavsiye ediyorum kitabı. Hatta; bana kalırsa, devamı da gelsin! Gelmeli! Çok güzel bir kitaptı ve Martin'e doyamadım şahsen. :) Hem o sondan sonra neler olduğunu da merak ediyor insan. En azından bir kitap daha yazar umarım yazarımız. Devamı gelmese bile, diğer kitaplarda karakterlerimizi görmeye devam ederiz umarım. Okuyanlar, yorumlarınızı bekliyorum. Okuyup da beğenmeyen var mı merak ediyorum açıkçası. Herkes için her şey yolundadır umarım, değilse de "Su akar, yolunu elbet bulur." diyorum. Sonraki yazıya kadar -umarım fazla sürmez- kendinize iyi bakın! Bu destanvari yazımı okuduysanız da, ekstra ekstra teşekkürler!! :)


Kitaba puanım:   photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png photo HeartIcecream_zps6a3d20e7.png

4 yorum: