ORTA BOY POPCORN'LA RÖPORTAJLAR 18 / ZİMLİCİOUS (SİMAY)
Herkese yeniden merhaba! Röportaj yazılarını artık bitirmek istediğimi söylemiştim. Sona da geldik sayılır zaten. Lafı hiç uzatmadan, hemen bugünkü röportaja geçiyorum. Bugünkü isim; aslında çok uzun süre önce bana cevaplarını gönderen ama benim malesef bir türlü yükleyemediğim Simay. Siz onu zimlicious blogundan tnaıyorsunuz. Benim çok severek takip ettiğim biri. Çok değişik bilgilere ulaşabiliyorsunuz blogunda. Ayrıca, "Can'la 1 sene" gibi yaptığı birçok projeyle de farklılığını ortaya koyuyor. Bloguna bakmanızı öneririm. Kendisine tekrar buradan teşekkür ediyorum ve hemen sorularıma verdiği cevaplara geçiyorum:
Sorulara
geçmeden, bize biraz kendinden bahseder misin? Kimdir, nasıl biridir bu
blogger?
Ben Simay, ancak arkadaşlarım genelde Zim diye
hitap ederler bana. 31 yaşımdayım, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda pufidik kedim
Sally ile yaşıyorum. Bir iletişim yönetimi firmasında çalışıyorum; çok yoğun ve
stresli bir işim var ve bu stresi kitap okuyarak, örgü örerek, sevdiğim
insanlarla çay, kahve, şarap içerek atıyorum. Arada bir “Allahım, neden ben?!”
diye isyan etsem de çoğunlukla mutlu ve olumlu biri olduğuma inanıyorum. Ancak
aç olduğumda, sabahın köründe isteğim dışında uyandırıldığımda ve/veya iki saat
içerisinde halen sabah kahvemi içememişsem içimden bir canavar çıkıyor.
1) Klasik soruyla
başlıyorum, nereden geldi bu blog açma fikri?
Lise yıllarımda diğer her ergen gibi ben de LiveJournal’da
“selam günlük, bugün hoşlandığım çocuk bana bakmadı” tarzında blog tutuyordum.
Üniversitede de bir süre devam etti bu. Ancak o zamanlar daha çok yazdıklarımı
paylaşmak, insanların fikirlerini ve eleştirilerini almak için kullanıyordum
LiveJournal’ı. Sonra hep kendimden bahsetmek iyice bayık gelmeye başladı. Ben
de okuduğum kitaplar hakkındaki fikirlerimi duymak istemeyen arkadaşlarımın
başını şişireceğime kitap bloğu tutayım, en azından kendim için bir arşiv olur
diye düşündüm. Böylece de Zimlicious oluştu. Hatta düşünüyorum da bu şekilde
ilerleyeceğimi o zamanlar düşünseymişim blog için daha kolay bir isim bulmaya
çalışırmışım.
2) Hiç açtığına
pişman olduğun ya da artık uğraşmak istemediğin için veya başka bir sebeple
bırakma noktasına geldiğin oldu mu?
Olmadı çünkü “okumak istemiyorum” dediğim bir dönem olmadı. Okumak,
küçüklüğümden beri bir hayal kurma, gerçekten kaçış, başka diyarlar tanıma ve
bunu yaparken de bir şeyler öğrenme süreci oldu benim için. E okudukça da
yazmaya devam ediyorum. Ancak tabii bazen bilgisayarın başına oturup da
aklımdakileri pat pat yazmak zor geliyor. Zaten genellikle okurken not tutuyor,
bir hafta boyunca yazacaklarımı hafta sonu yazıp zamanlıyorum çünkü hafta içi
bırakın yazı yazmayı, bloğuma girip bakmaya bile zamanım olmayabiliyor.
3) Blogunu ilk
açtığında, bu kadar okunacağını tahmin ediyor muydun? Veya soruyu
değiştirirsek, bu kadar büyümeseydi bu iş bırakır mıydın yazmayı?
Etmiyordum. Böyle bir şey beklemiyordum da. Ama tabii insanların
yazdıklarımı okumaları, hele ki mail atıp fikir sormaları veya kendi
fikirlerini paylaşmaları çok güzel bir duygu. Ve tabii blog sayesinde çok tatlı
insanlarla tanışma fırsatım da oldu. Yazmayı da hiçbir zaman bırakacağımı
düşünmüyorum; blogun bir gün olur da sonu gelirse bile başka bir yerlerde başka
şeyler yazıyor olurum.
4) “Zimlicious”
nedir? Nereden geldi? Anlamı ne? Çok ama çok değişik bir fikir olmuş, tebrik
ediyorum! Blogun daha adıyla farklılığını ortaya koyuyor.
Blogu oluştururken ismini sadece kitap geçen bir şeyle
kısıtlamak istemedim. Zim, takma adım. Benim böyle kelime uydurmalarım
meşhurdur. Bloga isim bulmaya çalıştığım sıralarda bir arkadaşımla sohbet
sırasında dediğim bir şeye tepkisi “that’s so youlicious!” oldu. Kafamda bir
ampul yandı tabii ve Zimlicious ortaya çıktı.
5) Blog turlar
hakkında ne düşünüyorsun? Bu iş uzaktan zevkli gözükse de çok zahmetli bir iş
bir yandan. Turun en güzel ve en zor yanları neler sence?
Blog turlara bildiğiniz mesai harcanması, çok ama çok emek
verilmesi gerekiyor. Sağ olsun bizim kızlar hallediyordu en zorlu kısımlarını;
yayınevleriyle iletişim, planlama, programlama, yetişemeyen olduğu durumlarda
kolları sıvayıp onlara yardım etme… Ben bir süredir zamanım olmadığından
katılamıyorum kendilerine ama halen heyecanla bekliyorum “bu sefer ne
yapacaklar acaba” diye. ÜKG kızları gerçekten içten, isteyerek ve çok ama çok
çalışıyorlar turlar için.
6) Tur deyip ÜKG
dememek olmaz. Sen nasıl dahil oldun ekibe?
Kızlardan biri gelip bana katılır mısın demişti diye
hatırlıyorum. İlk turu Jodi Meadows’un “Ruhsuz” isimli kitabı için yapmıştık.
Yazarla röportaj yaparım diyerek atlamıştım hemen.
7) ÜKG üyelerini tek
kelime ile tanımlar mısın bizim için?
Çatlaklar!
8) Bloga ne zaman ne
yazacağını nasıl belirliyorsun? Belli bir program mı yapıyorsun kafanda?
Pazartesi günleri o hafta canlabirsene’de ne yayınladığımıza yer
veriyorum. Onun dışında belli bir program yok. Sağda solda gördüklerimi sürekli
not alıyorum. Hatta GMail inbox’ım kendi kendime attığım maillerle dolu. Hafta
sonlarında ise yorumlarımı yazıyor, hangi gün ne yayınlayacağıma karar veriyor
ve bütün yazıları kuruyorum.
9) Seninle konuşup
“CAN’la 1 Sene”den bahsetmemek olmaz. Bu proje nasıl ortaya çıktı?
Bu proje çok sevdiğim arkadaşım, kitaplikkedisi.com’un sahibi
Elif’ten çıktı. Biz zaten bir araya geldik mi bir sürü fikir çıkıyor ortaya.
Birlikte yaparsak daha rahat olur, istediğimiz diğer kitapları da araya sokma
fırsatımız olur dedi. Böyle sevdiğim ve güvendiğim bir insanla hiç düşünmeden
yola çıktım tabii.
10) Peki merak
ediyorum, bu etkinlik yüzünden hiç istemediğin bir kitabı da okuduğun oluyor
mu? Neyi okuyacağınızı seçiyor muşunuz yoksa?
Çok sevmediğim oluyor tabii ama ne okuduğumuzu kendimiz
seçiyoruz. Tek dikkat ettiğimiz nokta Elif’le farklı kitaplar seçmemiz.
11) Blogu ilk açtığın
zamandan bu yana, sence en çok neler değişti?
İlk zamanlar “aaaaa bu çok iyi” gibi kısa kestirip atabiliyordum
yorumlarımı. Yazı gibi değil de, kısa kısa notlar gibiydi. Son yıllarda daha
çok özeniyorum, okurken tuttuğum notları insanların rahat okuyacağı ve okurken
zevk alabileceği bir şekilde sunmaya çalışıyorum. Kendimi sadece kitaplarla
sınırlamayıp, film, müzik ve sanata da yer vermeye çalışıyorum. Daha bir
özenle, daha bir hevesle blog yazıyorum yani.
12) Bloggerlar içinde
en farklı kişiliklerden birisin. Uzaktan aşırı entelektüel bir görüntün var.
Belli bir ciddilikten çıkmıyorsun yazılarında, pek çok şeyden haberdarsın.
Birçok etkinlikte varsın, yabancı sitelerle bile iletişim içindesin! Bunca şeyi
ayarlamak zor olmuyor mu?
Bazen “niye bu kadar işi açtım ki başıma” diye düşündüğüm
oluyor. Ama özünde planlı programlı ve ne yazık ki takıntılı bir insan olduğum
için zamanımı düzgün ayarladığım sürece zor gelmiyor bunlar. Diğer yandan zaten
kitaplar hakkında yazmak için araştırıp kurcalamıyorum; ilgimi çeken konularda
çok meraklı olmamın bloğa olumlu yansıdığını düşünüyorum. Özellikle GoodReads
üzerinden pek çok okur ve yazarla sohbet edebiliyorum ve bu çok büyük,
heyecanlı bir lüks.
13) Blog açmak
isteyen ama kararsız olan birine neler önerirsin?
İlgilerini çeken bir konuya odaklandıklarından emin olmalarını
öneririm. Zaten içinde olduğunuz, takip ettiğiniz, boş zamanlarınızda
kurcalamadan duramadığınız bir konu seçerseniz o sizin için bir yük değil,
dinlenmenize ve kafanızı boşaltmanıza yardımcı olacak, sizi heyecanlandıracak
hatta dört gözle bekleyeceğiniz bir süreç olacaktır.
14) Kitaplık Kedisi
desem? İkinizin arasında özel bir bağ olduğu kesin! Önceden tanışıyor muydunuz
yoksa blog sayesinde mi oldu? Görüşmüşlüğünüz falan var mı? Kendisini çok
severim, yazılarını keyifle takip ederim bu arada. Selam gönderelim.
Kitaplık Kedisi ile GoodReads üzerinden tanıştık. O zamandan
beri de çok iyi arkadaş olduk. Her fırsatta görüşüyoruz; hatta bazı hafta
sonları beni onun evinde uyurken bulabilirsiniz J Çok sevdiğim için her fırsatta zeytinyağlı barbunya da yapar
bana sağ olsun. Bu arada eşine de bize katlandığı, kendimizi kitapçıda yüz saat
kaybettiğimizde laf etmediği için teşekkürlerimi ve sevgilerimi gönderiyorum
buradan.
Biraz da kitaplarla
ilgili sorulara geçelim.
15) Nasıl bu seviyede
okumaya başladın? Örnek aldığın biri mi oldu ya da kim teşvik etti? Ve “İşte
ben bu kitaptan sonra kitap kurdu oldum.” Dediğin bir kitap var mı?
Annem çok kitap okur, ben de onu hep elinde kitapla görerek
büyüdüm. E merak ettim tabii ne var bu kitaplarda kadın içine giriyor, nefes
almadan okuyor diye. Küçüklüğümde çok etkilendiğim kitapların başında Peter Pan
ve Alice in Wonderland geliyor. Bir de annem, küçüklük kitaplarını bana
vermişti. Küçük Kadınlar’dan inanılmaz etkilendim. Onun peşine de Jane Eyre’i
okuyunca bir daha duramadım zaten.
16) Sence kitap
okumak isteyen ama alışkanlığı olmayanlar veya sıkılanlar ne yapmalı? Nasıl bir
şeyle başlamalılar?
Kitap okurken nasıl sıkılıyorlar anlamıyorum açıkçası. Tek
sebebi, ilgilerini çekmeyen bir kitaba denk geldikleri için olabilir. Bu
nedenle sevdikleri türü, yazarları keşfetmek için biraz zaman harcamaları
lazım. Özellikle çok okuyan arkadaşları varsa onlardan tavsiye alsınlar bence.
Bazılarının “ama benim zamanım yok” dediklerini duyar gibiyim… Öyle bir bahane
yok arkadaşlar! Ben otobüste, metrobüste, minibüste, her yerde kitap okuyorum. Hatta
akşamları yürüyüş yaparken de sesli kitap dinliyorum. Eminim ki ilginizi çeken
bir şeyler bulduğunuzda siz de muhakkak başka şeylerden kısıp, kitaba zaman
ayırabileceksiniz.
17) 9.soruyu genel
olarak ele alırsak, ülkemizde okur sayısının artması için sence ne gibi şeyler
yapılabilir? Ve tabi sadece edebi değeri olanları değil de her çeşit kitap
okumayı da aşılamak iyi olurdu bence. Başbakan olsan ne yapardın gibi bir soru
bu.
Özellikle lise zamanlarıma nazaran sağda solda çok daha fazla
kitap okuyan insan görüyorum. Toplu taşımada, cafe’lerde insanlar kitap okuyor.
Bu sabah mesela metrobüste bir kadın Kristin Hannah, bir çocuk da Jose Saramago
okuyordu. Okumanın güzel yanı da bu bence; herkes kendi sevdiği şeyi
okuyabilir. Özellikle çocuklar ve gençler söz konusu olduğunda burada ailelere,
okullara, öğretmenlere çok önemli görev düşüyor bence. Benim lisemde mesela
okuma listesi şahaneydi! Marquez’le ilk orada tanıştım. The Giver’ı lisede
okudum. Ve bunları yalnız başıma okumuyordum; sonra sınıfa gelip üzerlerinde
bağıra çağıra tartışabiliyorduk. Böyle bir ortam olduğunda herkes hem
heyecanlanıyor, hem de “bu manyaklar ne diyor ya” diye oturup kalmamak için
kitapları da okuyor.
18) Hayalindeki
kitaplık?
Beauty & the Beast’teki kitaplık. Yanında Beast’i de
verirlerse hayır demem J
19) Başucu kitabın?
Kitapların?
Bu soru çok zor oldu. O yüzden şöyle cevap vereyim: başucumda
Can Yayınları’ndan bu yıl okuyacağım kitaplar ve 2666 duruyor şu anda. Çantamda
da Timsah Park var.
20) En sevdiğin 3
yazar?
Gabriel Garcia Marquez, A.M. Homes, Neil Gaiman.
21) En sevdiğin
türler? “Asla okumam.” Dediğin bir tür var mı?
Genelde her tür kitabı okuyorum, hatta kurgu olmayan kitapları
da. Chick-lit denilen türde kitaplardan da okuyup beğendiklerim var. Ancak
“romance” ve “erotica” türlerine pek tahammülüm yok açıkçası. Hayal dünyasının
gerçek olması gerekmiyor ama inandırıcı olması benim için önemli ve bu tür
kitaplarda genellikle gözlerimi devirirken buluyorum kendimi.
22) Peki şöyle
değişik bir soru sorayım. Ölene dek tek bir tür okuyacak olsan, neyi seçerdin?
“Böyle bir şey yapamam, beni şimdi öldürün!” diye haykırabilirim.
Ama sonra ölürsem okuyamayacağım kitapları hatırlar, fikir değiştiririm ve
“contemporary” derim. Böyle geniş bir tür seçince sevdiğim pek çok şeyi
okuyabilirim diye düşünüyorum.
23) Harry Potter’da
en sevdiğin 3 büyü?
Cantis favorim! Diğer ikisi de bubble-head charm ve wingardium
leviosa.
24) Peki ya en
sevdiğin 3 HP karakteri?
Hermione Granger, Professor Snape ve Dobby.
25) “En sevdiğin
kitap?” gibi bir soru sormayacağım tabi ki. Ama en sevdiklerini sayar mısın
bize abartmadan?
İlk 10 yapabilirim:
Kırmızı Pazartesi – Gabriel Garcia Marquez
Alice in Wonderland – Lewis Caroll
Yabancı – Albert Camus
Seçilmiş Kişi – Lois Lowry
The Virgin Suicides – Jeffrey Eugenides
Jane Eyre – Charlotte Bronte
The Heart Is Deceitful Above All Things – J.T. Leroy
En Mavi Göz – Toni Morrison
Yaşlı Adam ve Deniz – Ernest Hemingway
Küçük Kadınlar – Louisa May Alcott
26) Şu kitabı şu
yazar yazsa keşke dediğin ya da nasıl olurdu dediğin kitaplar ve yazarlar var
mı? Ateş Serisi’ni J.K.Rowling’in yazmış olması mesela.
Bunu hiç düşünmemiştim açıkçası. Ama mesela Chuck Palahniuk ya
da Stephen King gibi biri çocuk klasiklerinden birini yeniden yorumlasa ortaya
çok ilginç şeyler çıkabilir gibi.
27) Kendine en yakın
hissettiğin karakterler?
Şimdiye kadar kendimi en yakın hissettiğim karakter Küçük
Kadınlar’daki Jo March oldu. Hermione Granger’a da kendimi yakın hissediyorum
ama ben onun kadar zeki değilim sanırım.
28) Peki ya en
sevdiğin 3 karakter desem? Kadın-erkek ayrı sayabilirsin.
Lilly Nelly Aphrodite, Clarissa Vaughan, Dean Moriarty.
29) Okuduğun
kitaplara göre, mükemmel erkeği yarat desem hangi karakterlerin hangi
özelliklerini alırdın? Bu sorumu çoook seviyorum gerçekten.
Peter Pan’ın çocuksuluğunu, Arthur Dent’in komikliğini, Sherlock’un
zekasını, Tristran Thorn’un saflığını, Tyler Durden’ın kendini bilirliğini…
30) Saçını başını
yolmak istediğin, okurken sana cinnet geçirten karakterler?
Çok fazla var ama son bir yılda okuduklarımı düşünürsem şu anda
aklıma gelen Elif Şafak’ın ‘Mehrem’ isimli kitabındaki ana karakter.
31) Can ile
yaptığınız etkinlik bence çok güzel. Çünkü, birçok insan kitap okumayı çok
sevse bile genelde “popüler” denilen kitaplara yöneliyor. Siz klasik sayılan,
bir şeyler veren gerçekten iyi kitapları okuyorsunuz. Ama bu tarz kitaplar
bizde biraz sıkıcı bulunuyor çoğu zaman. Sen bu durumu neye bağlıyorsun? Sence
bu durum nasıl kırılabilir?
Öncelikle, canlabirsene’de sadece klasikleri okumuyoruz aslında.
Ama evet, arada klasikler de var. Bence bunların bugünün okurlarına sıkıcı
gelmesi, eskiye oranla bugün hayatın çok ama çok hızlı olması. Hızlı yaşıyoruz,
o yüzden de tez canlıyız; kitaplardan da bu hızı bekliyoruz gibime geliyor.
Mesela, Gazap Üzümleri’ni okurken kamplumbağa’nın yolda karşıdan karşıya
geçtiği bölümde delirdiğimi hatırlıyorum. Elimde olsa hayvanı alır, oradan
oraya geçirebilirdim ki o işkence bitsin! Halbuki klasikler, hem edebiyatın,
hem de insanların ne olduğuna ve nereye gittiğine ışık tutan, değerli
kaynaklar. Grinin Elli Tonu’nu sırf meraktan okumuştum mesela ve hiç ama hiç
sevmedim. Diğer yandan, Lady Chatterley’nin Aşığı insanı şoktan şoka
koşturuyor. Şöyle özetleyeyim bari: klasikleri okurken, acele etmeyin. O
tasvirlerin, biraz ağır aksak giden ama genelde skandallarla dolu olan
hayatların tadını çıkarın.
32) Etkinlik
kapsamında şu ana dek okuduklarından, en beğendiğin 3 tanesi hangileriydi?
Dünyanın Sonundaki Ev – Michael Cunningham
Pislik – David Vann
Bazı Kadınlar – Alice Munro
33) Sonunu elinde
olsa kesinlikle değiştirmek istediğin kitaplar var mı? Varsa, neler?
Yok. Sonuna sinirlendiğim, “keşke böyle olsaydı” dediğim
kitaplar var muhakkak ama elimde olsa da kesinlikle değiştirsem dediğim yok.
Yazarların bir bildiği vardır diye düşünüyorum.
34) Bir kitabı sana
okutan en büyük etmen nedir?
Bu konuda çok mıymıy değilim açıkçası. Kapağını, ismini
beğenerek, arkasını okuduğumda “değişik gibi sanki” dediğim kitapları elime
alır, okurum. Severim, sevmem sonunda; o ayrı tabii.
35) Değiştiriyorum
soruyu. Bir yazarın senin için favori kategorisine girmesi için, hangi
özellikler olmalı? Yani kitaplarda yazarların en çok hangi numaraları seni
etkilemeyi başarıyor?
Karakter odaklı kitapları daha çok seviyorum. Onların
düşüncelerini, hislerini, içlerinde bulundukları durumlarla başa çıkış
şekillerini yalın ve çarpıcı bir dille anlatan yazarlara bayılıyorum. Böyle
yazarların hayal güçleri de haliyle oldukça kuvvetli oluyor.
36) Yarım bıraktığın
kitap var mı?
Çok var. Ama bu kestirip atmak anlamında bırakmak değil. O an
elime aldığım bir kitap beni sarmıyorsa zorlamıyor, başka kitaba geçiyorum.
Yarım bıraktıklarıma da araya yıl girse bile illa ki dönüyorum.
37) Keşke içinde
olsaydım dediğin kitaplar-dünyalar?
Alice in Wonderland veya Peter Pan olabilir. Veya Tiger Lily.
Çünkü sevdiğim kitapların çoğunda karakterler çok zor durumlarda buluyorlar
kendilerini. Okurken etkilensem de çoğu zaman onların yerinde olmak istemem.
38) Şu ara çıkmasını
en merakla beklediğin kitap?
Bülbülü Öldürmek’in yazarı Harper Lee’nin ikinci kitabı Go Set a
Watchman.
39) En sevdiğin
yayınevleri? Özellikle de bu işlerin bu kadar içinde biri olarak. Sadece güzel
kitap çıkarmak anlamında sormuyorum. En ilgili, yardımsever olanlar mesela?
Can Yayınları, Siren, Kahve Yayınları.
40) Kitap fuarları
hakkında ne düşünüyorsun? Hepimiz çok seviyoruz malum, herkesin fikrini
soruyorum. Mesela kitap satışı yapmak ister miydin?
Kitap fuarlarını ben de çok seviyorum. Fırsat oldukça da
gidiyorum. İngilizce kitapları tercih ettiğim için özellikle sahafların olduğu
bölümde kendimi kaybediyorum. Kitap satışı yapmak istemezdim ama; fazla stresli
gözüküyor açıkçası. Ancak orada diğer okurlarla, bloggerlarla bir araya gelmek,
yayıncılarla sohbet etmek keyifli oluyor.
41) Klasiklerle aran
oldukça iyi bildiğim kadarıyla. En sevdiklerin hangileri? Sen birçok kişinin
klasiklere mesafeli olmasını neye bağlıyorsun? Ve hiç okumamış birine hangileriyle
başlamasını önerirdin?
En sevdiklerim Bronte kardeşlerin kitapları, Rebecca, Mark
Twain, F. Scott Fitzgerald ve Charles Dickens’ın kitapları. Klasiklere mesafeli
olanların aslında okudukları modern romanların çoğunun bu klasikleri baz
aldığını fark etmediklerini düşünüyorum. Hele ki son zamanlarda pek çok genç
yetişkin kitabı, klasik hikayeleri yeniden anlatıyor veya farklı bir şekilde
yorumluyor (Tiger Lily, Kaçığın Kızı ve Broken gibi mesela). Bir de tabii “ben
filmini izlemiştim” durumu var. Diğer yandan, şimdiye kadar klasik okumayan bir
okur olduğunu çok da sanmıyorum. Son zamanlarda popüler olan Saksı Olmanın
Faydaları’nı herkes okudu gibi geliyor. Bu da iyi bir şey.
42) Yerli yazarları
nasıl buluyorsun? En sevdiklerin kimler? Seni pek yerli yazar okurken görmek
mümkün olmuyor sanki.
Yerli yazarlar, zayıf noktam. Çok okumadım şimdiye kadar, ancak
yavaş yavaş keşfediyorum. Ayfer Tunç’u çok merak ediyorum; bu yıl mutlaka
okuyacağım en azından bir kitabını. Şimdiye kadar okuduklarımdan çok
sevdiklerim ise (ki bu sayısı sınırlı dediğim gibi ama olsun) Tezer Özlü ve
Ferit Edgü.
43) Seni ağlatan
kitaplar? E bunu sormuşken, seni okurken kahkahalara boğanları da sorayım?
Kahkaha deyince ilk aklıma gelen kitap Otostopçunun Galaksi
Rehberi. Beni güldüren çok kitap oldu tabii ama bunu okurken otobüste ciddi
ciddi kahkahalara boğulduğum için insanların bana garip garip baktığını hatırlıyorum.
Ağlatan kitap daha çok tabii; son okuduklarımdan üç tane seçmem gerekirse Toni
Morrison – Sula, John Williams – Stoner,
Karen Joy Fowler – Hepimiz Kendimizi Tamamen Kaybettik.
44) Çevrende
kitaplarla bu kadar ilgili olman nasıl karşılanıyor? Mesela aldığın değişik
tepkiler, ilginç sorular var mı? Bazıları çok çok sinir bozucu olabiliyor
maalesef, biliyorum.
Kitaptan biraz
uzaklaşıp, farklı konulara değinelim biraz da..
Herkes alıştı artık bu halime. Eskiden “niye bunlara bu kadar
çok para harcıyorsun?” başta olmak üzere pek çok saçma sapan yorum geliyordu.
Şimdi anlıyorum ki bu biraz da yaşla alakalı bir şey. Eskiden böyle yorumlar
gelirken, bu aralar “özeniyorum sana” türü yorumlar geliyor. Arkadaşlarım
kitapçılarda istediğim gibi dolaşmama bir şey demiyor; hatta onlar da benimle
girip bakınıyor. Tabii ben kendimi kaptırırsam onlar sıvışıp kahve içmeye
bensiz başlayabiliyorlar.
45) İzlemekten en
keyif aldığın film türü nedir ve favori filmlerin? Kitaplar kadar filmlere de
ilgin büyük, biliyorum. Önerilerini duymak isterim.
Filmlerde de sevdiğim çok fazla tür var. En sevdiğim film ilk
izlediğim günden beri Almost Famous. Onun dışında favorilerim arasında Fight
Club, Girl Interrupted, American History X, Pulp Fiction, A Clockwork Orange,
Edward Scissorhands, Natural Born Killers ve Se7en var.
46) En beğendiğin
yerli-yabancı oyuncular?
Yerli oyuncuları pek bilmiyorum açıkçası; hele şimdikileri yolda
görsem bile tanımam. Ama eskiden Emel Sayın filmlerini severek izlerdim.
Yabancı oyunculardan ise Angelina Jolie, Meryl Streep, Diane Keaton, Kate
Winslet, Brad Pitt, Jared Leto, Ryan Gosling ve Jack Nicholson sevdiklerimden
bazıları.
47) Favori müzik türü
ve şarkıcıların peki?
Ah, bu kısım da çok karışık! Daha çok rock ve alternatif severim
diyerek geçmek istiyorum bu soruyu yoksa sonu gelmez.
48) En sevdiğin
yemekler? Yemek demedim bak, seçmek zor çünkü.
Favorim zeytinyağlı yaprak sarması.
49) Hangi takımlısın,
takip ettiğin ve yaptığın bir spor dalı var mı?
Galatasaraylıyım ama sporla uzaktan yakından alakam yok, hatta
takımın oyuncularından birinin bile ismini söyleyemem. Akşamları yürüyüş
yapıyorum. Onun dışında bir şey yok.
50) Fırsatın olsaydı
hangi ülke ve şehirde yaşamak isterdin?
Philadelphia’ya dönebilirsem süper olur. O olmazsa Helsinki
olabilir.
51) Gitmeyi en çok
istediğin 5 yer?
Chiloe Adası, İzlanda (kuzey ışıklarının görülebileceği herhangi
bir yeri), Tibet, Küba, Tokyo.
52) Moda senin için
ne ifade ediyor? Giydiklerini neye göre seçersin?
Modayla hiç ama hiç alakam yok. Gördüğümde beğendiğim şey
üstümde de güzel gözüküyorsa alıp giyiyorum.
53) Bunu kızlara
sormazsak olmaz tabi. En sevdiğin 3 makyaj malzemesi nedir? Marka söylemez
serbest bu arada!
Siyah göz kalemi, maskara, kırmızı ruj.
54) En sevdiğin çizgi
filmler neler?
Bu aralar Adventure Time’a sarmış durumdayım.
55) Doctor Who desem.
Kalp atışın hızlandı galiba şu an. Çok seviyorsun. En sevdiğin doktor kim oldu
şu ana dek?
11’inci doktora ölüyorum.
56) Örgü ördüğünü
biliyorum. Ve bence bu çok güzel bir şey, çok tatlı paylaştığın fotoğraflar. Bu
istek nereden geldi? Birinden mi görüp heves ettin? Örgü deyince de aklıma
artık hep Debbie’nin Küçük Mucizeler Dükkanı Serisi geliyor. Okudun mu bu
arada?
Küçüklüğümde anneannem gösterirdi nasıl örüldüğünü. O zamanlar
çok da ilgilenmemiştim. Daha sonra üniversitede kafa dağıtmanın bir yöntemini
ararken örgü örmeyi yeniden keşfettim. Debbie Macomber’i de annem çok sever ama
ben hiç okumadım.
57) Yurtdışına hiç
çıktın mı? Çıktıysan, en beğendiğin yer neresi oldu?
ABD’de yaşadığım için onu dışarda tutarak Helsinki diyorum.
58) Tanışma
fırsatının olduğu 3 ünlü isim olsaydı bunlar kim olurdu? Yazar,sanatçı,oyuncu
herkes dahil.
Neil Gaiman, Amanda Palmer, Angelina Jolie.
59) Sohbet etmek
istediğin 2 tarihi kişilik?
Frida Kahlo ve Marcel Proust.
60) Yabancı dizi
önerilerin? Kaçırmadan takip ettiklerin neler?
Kaçırmadan takip ettiklerim Sons of Anarchy, Supernatural ve The
Mindy Project. Bu aralar bir de How To Get Away With Murder’a sarmış
durumdayım.
61) En çok nerede-ne
zaman-nasıl kitap okumayı seviyorsun?
Yatakta okumak en sevdiğim. Bunu her akşam yapıyorum ama
ağırlıklı olarak toplu taşımada okuyorum.
62) Kardeşin olduğunu
biliyorum, bannerın harika bu arada! Çok yetenekli bir kardeşin var bence,
sanki tam seni yapmış. O da senin kadar okur mu? Ve kitap zevkiniz uyuşuyor mu?
O benim kadar okumaz ama sürekli benden kitap ister. Benim
sevdiğim her şeyi o sevmiyor ama tavsiye ettiklerimi beğeniyor Allahtan.
63) Kitaplarla
alakalı olacak ama aklıma gelmişken bu güzel soruyu da sormazsam olmaz. İyi
soru buldum. Bir adaya düşen, yanına alacağın 3 kitap hangileri olurdu?
Kindle’ımı alsam olmuyor mu?
64) Yurtdışında
okudun.. Bu çok zor ama güzel de bir şey. Senin hayatında neleri değiştirdi bu
ve bu kararı nasıl verdin? Nerelere başvurdun falan, kısaca süreci anlatır
mısın? Bir de, neden Philadelphia?
Baştan beri hep bir gidesim vardı benim. Bu da üniversitede
oldu. Asıl yetişkin dönemim orada başladı yani. Hayata bakış açım, her şeyimi
değiştirdi. ABD’nin doğu kısmında, hep merak ettiğim New York’tan çok uzak
olmayan ve dağın tepesinde yer almayan bir üniversiteye gitme istediğimi
biliyordum sadece. Philadelphia biraz şansa oldu diyebilirim ve çok da iyi
oldu.
65) En sevdiğin
kahve? Starbucks’ın Americano’su veya chai tea latte’si.
Duruma göre içinde ekstra espresso shot’la.
Geçiyorum “O mu bu
mu?” sorularına.
Çay mı kahve mi? Kahve.
Paranormal mı
distopya mı? Distopya.
Seriler mi tek
kitaplar mı? Tek kitaplar.
Harry mi Ron mu? Harry.
Unicorn mu anka kuşu
mu? Unicorn.
E-kitap mı basılı
kitap mı? Basılı kitap.
Bana Dokunma Serisi
mi Fısıltı Serisi mi? Fısıltı
Warner mı Patch mi
peki? Ay çok zor oldu ya! Seçmek çok çok zor olurdu benim için. Kenji ;)
Can Yayınları mı
İthaki mi? Can Yayınları
Çikolatalı dondurma
mı çilekli dondurma mı? Çilekli
Neil Gaiman mı
Gabriel Marquez mi? Zor oldu galiba. Marquez
Gideon Cross mu
Christian Grey mi? Hiçbiri
Ölü Canlar mı
Güvercin mi? Güvercin
Gözlük mü lens mi? Lens
Hayalperest olmak mı
gerçekçi olmak mı? Hayalperest
Yaşlandıkça hayat
daha mı güzel yoksa hep çocuk kalmak mı? Hep
çocuk kalmak
İngiltere mi Dublin
mi? İngiltere
Helsinki mi Barcelona
mı? Helsinki
İlkbahar mı sonbahar
mı? Sonbahar
Starbucks mı Türk
Kahvesi mi? Starbucks
Mantı mı Kebap mı? Vejeteryan mantı
Evil Queen mi
Maleficent mi? Maleficent
Blogger olmak mı
yazar olmak mı? Yazar
Hayat çok sıkıcı mı
hayat çok renkli mi? Renkli
Bilezik mi şapka mı? Şapka
-Şimdi de, bu aralar
sorularına geldik.
Bu aralar, en sık kimleri dinliyorsun?
Die Antwoord, 30 Seconds to Mars, Chinawoman.
Bu aralar, izlediğin bir film var mı? Varsa, kısaca yorumun?
En son Pride’ı izledim. 1984 yılında iş bırakma eylemi yapan madencileri destekleyen bir LGBT grubunun gerçek hayattan alınan hikayesiydi. Filmin verdiği mesaj, aslında bugün de ihtiyacımız olan mesaj: birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Hepimiz aynıyız aslında; kiminle yatıp kalktığımızın, hangi tanrıya inandığımız veya inanmadığımızın fark etmemesi gerekiyor. Herkes birbirini anlamaya çalıştıktan, birbirini kolladıktan, tek bir bakış sonrasında yargılamaya başlamadıktan sonra tenimizin ne renk olduğu gibi elimizde olmayan, değiştiremeyeceğimiz ayrıntılar neden savaşa yol açsın ki?
Bu aralar, ne okuyorsun? Yorumun?
Şu anda We Were Liars’ı okuyorum. Dün akşam başladım ve şimdiden içine çekti beni. Bakalım sonunda ne hissettirecek.
Bu aralar, seni en çok güldüren şey nedir?
Arkadaşlarım.
Bu aralar, en çok neyden bıkmış durumdasın?
Kendime istediğim kadar zaman ayıramamaktan.
Bu aralar, hayatının nasıl olmasını dilerdin?
Biraz daha sakin.
Bu aralar, pişman olduğun bir şey var mı?
Son tatilime bilgisayarımı götürdüğüme pişmanım.
Bu aralar, en çok tükettiğin yiyecek?
Yoğurt.
Bu aralar, “Keşke şu kitabın içine girsem de hep orada kalsam.” Dediğin bir kitap var mı?
Alice in Wonderland. Hatta sadece bu aralar değil, küçüklüğümden beri.
Son olarak, senin
bloğunu neden takip etmeli sence insanlar? Seni diğerlerinden ayıran yön nedir?
Ve söylemek istediğin ekstra bir şey var mı? Çok teşekkürler katıldığın için,
senin de etkinlikte var olman çok güzel oldu benim için. Çok mutluyum, umarım
keyif almışsındır.
Öncelikle kitaplar konusunda geniş bir skalam olduğunu
düşünüyorum. Yorumları “şu oldu, bu oldu” diye bırakmayıp bana kitapların ne
düşündürdüğüne, ne hissettirdiğine de odaklanmaya çalışıyorum. Bunun yanı sıra
kitaplarla, okumakla ilgili değişik ve ilginç haberler paylaşıyorum. Bir de
kitaplarından etkilendiğim yazarları yakalayabilirsem aklımdaki soruları
soruyorum onlara. Bir girip göz atsınlar bence, beğenmezlerse çıkarlar.
0 yorum: