Ayın Klasiği / Dostoyevski-Suç ve Ceza
Kitapları severim. Yeni bir kitaba başlamanın heyecanını, kitap kokusunu, kitabın yanında içtiğim kahveyi, bir kitapçıya gittiğimde kitapların arasında kaybolmayı çok severim. Uzun süredir kitaplardan kopmuştum ne yazık ki ama son zamanlarda okuma alışkanlığımı geri kazanmak için yoğun çaba harcıyordum. Başarılı da oldum sanırım, okuduğum kitabı bitirip yenisine başladım bile. :) ( Eleştiriler yakında!) Okumak beni rahatlatıyor. O anki tüm sorunlarımı unutup, bambaşka bir dünyaya girebiliyorum. En çok da uyumadan önce, yatağımda okuyorum. Hem uyku öncesi kafamı boşaltıp biraz rahatlatıyorum hem de okurken uykum geliyor ve hemen kitabı bırakıp uykuya dalabiliyorum. Hatta bazen, kitaba rüyalarımda devam ettiğim de oluyor. :)Uzun lafın kısası, okumak her zaman güzeldir. Okuduğun şeyin türü ne olursa olsun. Ama kitap denildiğinde, "klasikler" her zaman ayrı bir yerdedir. Özellikle de benim için ayrı bir anlam taşırlar. Çünkü, büyük merak ve heyecanla okuduğum, her daim ilgimi çeken ve hiç eskimeyecek kitaplar. Okurken, gerçekten yıllardan beri insanların bıkmadan bu kitapları neden okuduğunu anlıyorsunuz. Eski dönemleri yaşıyor, o dönemlerin insanlarını anlıyorsunuz. Yazarları neden büyük yazar olmuşlar görüyorsunuz. Kısacası, günümüz roman anlayışından tamamen farklı bir dünya klasikler.
Birçok insan malesef klasikleri sıkıcı buluyor, konuları ilgilerini çekmiyor ve okumuyorlar. Oysa ben buna katılmıyorum. Doğruyu söyleyecek olursam, "Evet, gerçekten sıkıcı olanları ve uğraşsan da gitmeyenleri var." Ama bu her klasik için geçerli değil. Bir kitabı sevmedin diye diğerlerine de tavır almak olmaz. Dilleri biraz daha ağır ve betimlemeler daha fazla olduğu için, anlamak daha zor belki ama yine de insana bir şeyler katan kitaplar bence. Mümkün olduğunca başladığım kitabı bitirmeye çalışırım ama artık aylardır sürünmüş ve olmayacağı belli olmuşsa, nadiren bıraktığım da oldu. Ama klasikler için, artı bir sabır gösteriyorum. Çünkü; okuduğum klasiği sevmesem bile, "Neden bu kitap klasik olmuş? Yazarı bunu nasıl bir gözle yazmış?" gibi şeyleri düşünüp devam ederim. Bence sizler de bir klasiği sevmediyseniz bile, diğerlerinde şansınızı deneyin. Her şeyden önce; insana kültür katan ve edebi değeri olan eserler hepsi sonuçta. Ufkumuzun genişlemesi açısından önemli. İnsana farklı bakış açıları kazandırdıklarını düşünüyorum.
İşte bu nedenlerle, kitap bloglarında bile fazla görmediğimiz klasiklere yer vermek istedim blogumda. Belki bu sayede takip edenler de barışık değillerse, klasiklerle barışırlar. Veya zaten okumuşlarsa da, beraber fikir paylaşımı yaparız burada. Bu yüzden, her ay bir klasiği "ayın klasiği" başlığı altında tanıtacağım. Özellikle okuduklarımı yazacağım ki kendi yorumumu da katabileyim. Tabi klasik deyince aklınıza sadece "Dünya Klasikleri" gelmesin, daha az ilgili olduğum gerçek olsa da elimden geldiğince "Türk Klasikleri"ne de değinmek istiyorum. Bu sene okulum daha yoğun olduğu için de, her hafta değil her ay yazacağım. Umarım bu bölümü, siz de severek takip edersiniz ve benimle yorumlarınızı paylaşırsınız.
Giriş kısmını aşırı hatta fazla aşırı uzattım yine. :) Ne yapacağımı anlatayım derken nerelere girdim. Neyse; daha da uzatmadan bu ay için seçtiğim, ilk klasiğimle başlıyorum: Dostoyevski'den "SUÇ VE CEZA"
Rus yazar Dostoyevski'nin sorunlarla dolu çocukluğunun izlerini (sarhoş bir baba ve hasta bir anne) , romanlarında görüyoruz bence. Belki de bu yüzden; psikoloji öne çıkıyor, karakterleri daha derin ve sürekli bir içsel sorgulama var. 1866'da yayımlanan Suç ve Ceza'yı, üç-dört yıl önce okumuştum. Lise iki ya da üçüncü sınıftaydım yanlış hatırlamıyorsam. O zaman da çok etkilenmiştim ama şimdi tekrar okusam, daha farklı düşüneceğimden eminim. Böyle kitapları farklı yaşlarda tekrar okumak lazım bence. İnsan büyüdükçe, doğal olarak düşünce yapısı değişiyor ve olayları daha iyi anlamlandırıyor çünkü.
Kitabın konusu şöyle: Fakir bir genç olan Raskolnikov, maddi durumundan dolayı başarılı olsa da hukuk fakültesini yarıda bırakmak zorunda kalır. Paranın yanlış ellerde olduğunu düşünerek ve ortada bir haksızlık olduğuna inanarak, yaşlı ve zengin bir tefeciyi ve onun kız kardeşini (tanık bırakmamak adına) öldürür. Daha sonra ise, geride iz kalmamasına rağmen sürekli tedirgin hissetmeye başlar. Karşısına çıkan bazı tesadüfler sonucu, psikolojik olarak iyice çöken ve kendini ip üstünde hisseden Raskolnikov, vicdan azabına dayanamaz ve suçunu itiraf ederek cezasını çekmek üzere Sibirya'ya gider. (Yazarın da Sibirya'da cezaevinde kaldığını belirteyim.)
Kitapta, gerçekten betimlemeler çok fazla. Ama şaşılacak şekilde, bu betimlemeler sıkıcı değil. Aksine, durumu gerçekten çok iyi anlatıyorlar. Cinayet anı o kadar gerçekçi ve ayrıntılı yazılmış ki, okurken zaman zaman iğreniyorsunuz. Kitap hakkında birçok şeyi unutsam da, bu kısım gibi çok etkilendiğim bazı bölümleri unutmak çok zor. Olaydan sonra Raskolnikov'un kendiyle mücadelesi, çektiği vicdan azabı ve psikolojisinin bozulmasıyla her şeye şüpheyle yaklaşması çok iyi anlatılmış. Bir süre sonra, ona acımaya bile başlıyorsunuz. "Madem bu kadar etkilenecektin, neden yaptın be adam!" diyesiniz geliyor. Ayrıca kitapta, iyilik ve kötülük arasındaki çizgi çok ince ve siz de Raskolnikov'un haklı sebeplerini sorguluyorsunuz. Durum betimlemeleri ve psikolojinin değişen durumları, çok iyi gözler önüne serilmiş. Bence herkesin, farklı şeyler düşüneceği ve "insanlık" terimini sorgulayacağı bir kitap. En sonundaki teslim olma sahnesi de, oldukça etkileyici. Sonunda doğru yolu seçmiş gibi gözükse de, baştan beri karakterin yaşadığı içsel durumları bildiğiniz için üzülüyorsunuz karakterin haline. Ve de, birçok kişi tarafından "en sıkıcı klasik" ünvanını almış bir kitap ama ben neredeyse hiç sıkılmamıştım. Ki kalın bir basımını okumama rağmen, merakla ve sıkılmadan okumuştum.
Sonuç olarak; benim gerçekten etkilendiğim ve yazarın o betimlemelerine, içsel tespitlerine hayran kaldığım bir kitap oldu Suç ve Ceza. Yaşa, okuduğunuz zamana, o zamanki ruh halinize ve düşünce yapınıza bağlı olarak herkese farklı şeyler düşündürtebilir. Okunması gereken klasiklerin başında gelir kanımca. Yazarın diğer kitaplarını da mutlaka okumak istiyorum ama bakalım. Okuyup okumama konusunda kararsız kalanlara, başkalarının düşüncelerini önemsemeden kitaba bir şans vermelerini öneririm. Ki, her şeyde bu böyle değil mi? Her şeyi, kendimiz deneyimleyip kendi düşüncelerimizi bulmamız en güzeli. Günümüzde, özellikle kitap fuarlarında oldukça ucuz fiyatlara bulabilirsiniz kitabı. Ben kitap fuarlarına, en çok klasik almak için gidiyorum belki de. :) Sıkılsanız da, pes etmeyin derim.
Okuduysanız yorumlarınızı bekliyorum. Dostoyevski'nin diğer kitaplarını okuduysanız ya da paylaşmak istediğiniz başka klasikler de varsa, lütfen yorum yapın. Düşüncelerinizi merakla bekliyorum. Belki bu sayede, klasiklere ilgisi olanlar hangilerine öncelik vereceklerine daha kolay karar verir. Bugünkü yazımı da bitirmiş oldum böylece. Umarım, sıkılmadan ve keyifle okursunuz. Uzun olsa da, güzel bir yazı oldu bence. Kendime her ay yazacak bir yazı konusu bulmuş oldum ben de. :) Hepinizin hafta sonunun çok güzel geçmesini dilerim. :)
elinize saglik
YanıtlaSilÇok teşekkürler. :)
Siluzun bir yazı olmuş ama çok güzel olmuş.Ben de klasikleri severim , daha doğrusu kitapları severim ama klasikleri ayrı severim, Suç ve Cezayı ilk lisede okumuştum , sonra da 1 ya da 2 defa okuma şansım oldu , senin de dediğin gibi yaş aldıkça okuduklarınıza bakışınız değişiyor , defaatle okunacak nadir eserlerden biridir...
YanıtlaSilÇok teşekkürler güzel yorumunuz için. :) Çoğu kişi sıkıcı bulup okumasa da, ben de klasikleri severim. Suç ve Ceza da en özellerden. Dediğiniz gibi, bazı kitapları belli zamanlarda birkaç kez okumak daha iyi oluyor. Farklı düşünüyorsunuz..
Sil